Anam eşikdeyken, babam beşikdeyken ben 15 yaşında bir deliganlıydım. Anam ağladı, başına garalar bağladı, anam babamı sırtıma bağladı.

(Yeri oğlum get de babanı avıt) dedi. Birde eşşemiz vardı. Karacaörende yayılır, eyeleri sayılırdı. Firengi deliğinden bakar, gözünün şibille akardı. Arasada bir dene buğday görse, düşer bayılırdı. Her neyse; az gettim, uz gettim, altı ay bir güz gettim. Bir gözel bakçalık yere geldim, babamı avıtmak uçun. Bir de bakoım ki böök bir bakça etrafı bağlık dikenlek. Babam dedi kine:

(Oğlum, beni bu gözel yerde endir de oturak. Hemin de şu eşşen semerini endirde serinnesin. Yazzık hayvancaza.) Babacazımı sırtımdan yere enderdim. Gettim eşşen yanına… Amma!.. Semerini galdırıym derken derisini de barabar galdırkeymmı? Babama başladım akıl danışmaya:

(Baba, nedek şimdi bunu) dedim. Her tarafı yarabere içinde. Babam:

(Durda bir alaç yapayım. Hemen eyi olsun) dedi. Sona yerden bir pençe toprak aldı. Onun da üzerine işedenal melhek edip eşşen üzerine sürdü. Aman yorum!. Bir tarla oldu eşşen üzeri, bir tarla oldu ki gözler görmedik, gulaklar eşitmedik. Bu tarlanın bir başından öteki başı görünmey. Babamın barma azından galdı. Babam bu sefer dutdurdu.

(Gel olum bu tarlayı sürek. Gavınnon garpuz ekek. Sonra bir senede burda sahre edek) dedi. kaktık bir çüt sarı karıncayı öküz ettik. Süpürge çöpünü saban ettik. Bir ceviz ağacını da çekdemiz kimi meses ettik. Bu tarleyi bir sürdük. Bir sürdük ki gözler görmedik, gulaklar eşitmedik. Amma sanadan eyle bir gavınnan garpız oldu, eyle bir oldu ki az galsın eşşemiz bayılıp ölecekti. Babam:

(Yeri olum bu tarladan bir dene garpız gelirde yiyek. Yöremiz sosun) dedi. Getdim bir dene beğendim. Amma ben galdırıym galdırmeym, askın galdırıy galdıramey, üskün galdırıy galdıramey. Keçebaşe kel püskül heç galdırmey. Dedem dediği Şahbaz vurduğu kimi omuzuna atmasın mı? Garpızı getirdik babamın yanına. Aklımda galdıysa garpızında büyüklüpü 1 nohut gader. Bu sefer pıçak areyk pıçak yok. Bende yok. Askında yok, Üskünde yok, Keçebaşı Kel püskülbe heç yok. Dedem dediği Şahbazın üç dene piça var. Birinin sapı var ağzı yok, birinin azıı var sapı yok. Pirinin de hem azı hemde sapı yok. Kakdık hem azı hek sapı yoknan garpızdan bir gabak açtk. Amma udumsuz babam pıçağı garpızın içine düşürmesin mi?

(Olum nedek? Eyil de bak balım hara getdi bu nalet?) dedi babam. Amma kör şeytan rahat vermiy ki… Başım bedenimden ağır geldi, culpadak içine düştüm. Tuvalanmışım, tuvalanmışım bir yerde durmuşum. Gözümü açdığım kimi gendi gendimi üç dene zenci arabın garşısında görmeym mi? Leş Hayyo!.. Dediler. Ben de:

(Benim Reşat meşat arkadaşım yok) dedim. Bu seferde beter bağırırlar.

(Leş Hayyo) bende:

(Benim üleşden müleşden haberim yok) dedim. Onlar bu sefer da yen:

Leş Hayyo diye bardılar ve çekinip çükünüp bir dene sille atdılar. Eyle bir eyle bir uçdum ki az galsın garpızın gabunu kırıp dışarı fırlayacaktım. Tuvalandım tuvalandım bir kebapcı düveninin önünde durdum. Kebapcı ustası yanına geldi. Beni galdırdıktan sonra:

Benim düvenime şertle gelin mi olum? Dedi.

Ey ammi dedim. Gönlüm gaça? Bir sahan gemiğe dedi ustam… Altı ay şertlik etdim. Sonunda ustamın yanına geldim:

Usta, benim babama göresim geldi. Artık beni azat et dedim.

O da: ey olum get yolun açık olsun dedi. Derelerden, depelerden, binbir yollardan yeridim. Daşlar, dikenler ne elbisemde doru dürüs bir yer, nede dizimde derman bıraktılar. Her tarafım gan içinde galmıştı. Besbelli bu daşlar, dikenler garpızın çekşrdeklerinden başka bir şey deldi. Sonunda tırmana tırmana kapağı bulup çıkdım. Baktım ki babam garpızın yanına oturmuş, ağım ağım ağlıyor. Gözünün yaşları denize kesmiş. Az galsın boğulucu.

Olum nerde galdın? Sen gettin gedeli devlerden, ejderlernen cengediym. Şodağın arkasına getde bak dedi babam.

Getdim geldim amma, öldürdö de bir souk sinekten başka bir şey deel. Babam bu sefer:

Garnımız acıkdı dedi. Şoo! Heç dağını görüymün?

Hee!..

Şo he. Davşanını da görüymün

Hee!..

Ey işte get onu vur getir de yiyek. Ora getdim amma tüfek yok. Bende yok. Askında yok, Üskünde yok, Keçe başı Kelpüskülde heç yok. Deden dediği Şahbazın üç tene tüfee var. Birinin gunda var, namlusu yok. Birinin de heç bir şeyi yok. Kaktık heç bir şeyi yoknan davşanı vurduk. Bu sefer ben galdırıym galdırmeym, Askın galdırıy galdıramey, Üskün galdrıy galdıramey. Keçebaşı kel Püskül heç galdıramey. Amma dedem dediği Şahbaz galdırdığı kimi omzuna atmasın mı? Amma bu sırada da gazan bulameyk. Bende yok, benlikte yok, Askında yok, Üskünde yok, Keçe başı Kel Püskülde heç yok. Dedem dede Şahbazın üç tene gazanı var. Birinin gabağı var yanı yok, birinin yanı var dibi yok, birinin de heç bir şeyi yok. Kakdık heç bir şeyi olmıyannan davşanımızı bişirdik yidik.

Ellerimiz çok kirlendi. Su gerek. Bende yok, benlikde yok, Askında yok, Üskünde yok, Keçebaşı Kel Püskülde heç yok. Dedem dede Şahbazın üç dene guyusu var. Birisinini suyu var kendiri yok, birinin kendiri var küleği yok, birininde küleği var dibi yok. Kakdık dibi yokdan su çektik. ,içdik yıkandık bide baktım ki bir sene bir ay olmuş. Anam bize gızar olmuş. Hemen babamı sarıp sarmaleyp evin yolunu dutdunı.

Not: Bu masalı 1960 yılında Ali Büyükmurat’tan tesbit eden Gaziantep Lisesi 5-Ed.A öğrencilerinden Atilla Büyükmurat’tır.