Onu ilk defa (B) şehrinin en maruf şahsiyetlerinden biri olan “Kara Zeynep ablanın” virantepedeki evinde görmüştüm.

Yani toy delikanlılık çağımın ilk aşinalarından olup orta boylu, dolgun vücutlu, kumral bir kadındı.

Pek güzel bir kadın sayılmazdı ama ziyade şen ve taşkin hareketlerile arkadaşları arasında çabucak seçilebilecek bir hususiyeti vardı. Öyleki Zeynep ablanın eski müşterileri arasında onunla düşüp kalkmamış kimse pek az bulunur.

Yalnız, bazı hovardalara göre mi zacındaki unutkanlık hastalık derecesinde bir kusurdur.

Aliye’nin hayatında çetrefilli herhangi bir hadise vukû bulamadığı gibi bu hayata sürüklenen birçok fanilere mukadder “fukaralık, hizmetçilik, muvakkat evlenmeler” gibi merhaleler onun için de geçiş ve düşüş noktası olmuştur. Bununla beraber bu istihalelerin ona bahşettiği büyük bir teselli vardı: dünü unutma hüneri

Aliye’nin halinden, hayatından şikâyet ettiğini duyan varmıydı, bilmiyorum. Muhakkak olan bir şey varsa fikirden, histen âzade bir makina hayatı yaşamış olmasıdır.

Bugün onun ölüm haberini duymak bende pekte acı tesir bırakmadı. Zira yıllardır firengi tedavisi altında çektiği azabdan kurtuluş yolu, onun için, ancak ölümdü.

Evet ölmüş. Tabutunu taşıyan hammaların arkasından gelen sekiz on kişilik arkadaşlarından mürekkep bir gurur ile defnedilmiş.

Aliye, hala muhitimizde yaşayan sayısız zavallılardan biridir. Onun ölümüyle cemiyet, bir vatandaş kaybedildiğini belki fark etmemiştir bile, fakat kıymetli bir sermayesinden mahrum olmakla Zeynep ablanın teessürü günlerce devam edecektir.

Yazan: Lutfi VECİHİ