Meteoroloji raporunu dinleyip tamamen emin olduktan sonra, 30 Ocak 1968 günü, 19.30’da İstanbul’dan Fındıklı otobüsüyle, G.antep’e müteveccihen yola çıktık. Gerçekten rapor hakikati ifade ediyordu. Yollarda muazzam denilecek miktarda kâr olduğu halde karayolları ekiplerinin güzel teşkilatlı ve hızlı çalışması sayesinde hiçbir zahmete katlanmadan ilerliyorduk : Yolcular sevinç içerisindeydi. Lâkin bu sevinç Osmaniye’ye kadar devam etti. Osmaniye P.T.T. si halk adiyle (Gavur Dağı) denilen güzergahın kar ve tipi dolayisiyle kapalı olduğunu söyledi.

Otelde yatmamız icap ediyordu. Fakat bizden evvel gelen konvoy temiz otellere yerleşmiş bize yer kalmamıştı.

Trafik polislerinin yardımiyle sobasız, perdesiz, kirli, tabir caizse gayri memnun olarak “Buz dolabına” yerleştik. Hissemize düşen oda’ya 4 kişi düştü. Fakat soğuktan titriyorduk. Arkadaşlara sinemaya gitmemizi, vakit geçtikten sonra gelip yatmayı teklif ettim. Teklif kabul edilmedi. Bunun üzerine ikinci teklifi sundum. Herkes elbisesini çıkarmadan yatağa girecek. Yatmadan önce başını atkısıyle iyice saracak. Gece boyunca her şahıs ihtiyacını defetmek üzere bir kere dışarı çıkabilecek. Fazla çıkandan her çıkış için 3 lira tazminat alınacak. Teklif ve şartlar kabul edildi.

Arkadaşların üniversite’de ilk yılları olduğu için beni grup başı olarak seçtiler. Uyuduktan 2 saat sonra uyandım. Başım zonkluyordu. Soğuk aldığımızı anladım. Arkadaşları uyandırdım. Bir sabahçı kahvesine gitmeyi teklif ettim. Olumlu karşıladılar.

Sabahleyin yeniden P.T.T. ye uğradık. Henüz yolların açılmadığını, muhaberenin sağlanmadığını bildirdiler.

OSMANİYE’DEN HAREKET

Osmaniye’de çektiğimiz zorluk, gayri resmi olan şayiaları olumlu yönde değerlendirmemize sebep oldu.

1 Şubat günü saat 8’de hareket ettik. Lâkin hâta bizimdi. Burayı açıkça beyan etmek isterim. Fevzipaşa’ya kadar yollar Karayolları ekipleri tarafından mükemmel surette açılmıştı. Neşemize diyecek yoktu. 2 saat sonra memlekete vasıl olacağımızı hesap ediyorduk. Heyhat!.. Bu neşemiz uzun sürmedi. Gaziantep’e 50 km kala Hurşit ağa yokuşunda Buldozerlerle karşılaştık. Kaderimiz memleketimize kadar bu buldozere bağlanmıştı. Fakat biz henüz bunun farkında değildik. Zira kar 1 m boyundaydı. Tipi karları çukur yerlere savurmuş. Çukurları ve alçak bölgeleri yolla aynı hizaya getirmişti. Ümit kaynağımız olan buldozer yolu açayım derken şarampole yuvarlanıyordu. Kurtuluşumuzu sağlıyacak aleti her an kurtarıyorduk. Buldozerimiz 10 saatte 10 km yol açmıştı.

Ümidimizi kaybetmemiştik. İki yoldan yardım bekliyorduk. Radyo Güney doğuda mahsur kalan Demir ve Karayolcularına uçakla gıda maddesi ve battaniye atılacağını söylemişti. İkinci ve en güvendiğimiz dal, Gazişehrimizdi. 40 km’lik yolda bizi tipiden dondurmıyacaklarına inanıyorduk. Memleket tarafından da yolu açmaya başlıyacaklarını ümit ediyor ve şöyle düşünüyorduk: 20 km’de aksi istikametten açsalar, bizim buldozer’e 20 km lik yol kalır ki bu da 10 saatte mümkün olur. Dolayısiyle 20 km. sonra refaha kavuşuruz.

Hurşitağa yokuşunda 0 45 ajansını dinlerken Mersinden yolları açmak için 2 adet buldozer gönderildiğini fakat kara saplandığı malûmatını öğrendik. Bahsedilen buldozerler gece yarısından sonra 3’de geldi bütün yolcular tarafından alkışla karşılandı.

YAŞASIN YAMAÇOBA KÖYÜ YAŞASIN TÜRK KÖYLÜSÜ

Bir gündür aç kalan yolcular tipinin de tesiriyle daha fazla üşümeye başlamıştı. Otobüsümüzde bulunan yolculardan birinin köyü bulunduğumuz bölgeden 2 saat ilerde imiş.

Ali Doğan adındaki bu yolcu köye gideceğim diye yola çıktı. Yolcular şaka kabilinden “Ali Bey vasiyetini yaz da git” dediler.

7 saat sonra başında kalpak, elinde tüfek arkasında 3 kişiyle şoföre eller yukarı dedi. Tabi şoför ve yolcular kahraman köylüyü tanıdı. Bu vefakâr adam 20 ekmekle bir kutu pekmez getirdi.

Hurşit ağa yokuşunda sabahladık. Sabaha karşı kaloriferin yakıtı bitti. Ümidimiz sönmeye başlamıştı...

24 Km’de açlık son haddini bulmuştu. Köye bir haberci gönderildi. Bu köy kahraman “Yamaçoba” köyü idi. 10 yaşındaki çocuktan 60 yaşındaki ihtiyara kadar bütün köy ahalisi karla adeta güreşerek bataçıka otobüs yolcularına ekmek, pekmez, üzüm getirdiler. Bu tablo cidden çok hazindi. Bu hareket bütün yolcuların gözlerini yaşarttı. Getirilen ekmek ve diğer besinler 1000 kişilik kafileye yetti. Kendi ekmeklerini zor kazanan bu cömert köy gerçekten misafirperverliğin timsâliydi. Onlar için ne söylesek, onlar için ne yapsak az gelir. Bütün yolcular söyleştik. Yazın bu köye gidip ihtiyaçlarını tesbit edeceğiz ve yapılması için hiçbir fedakârlıktan kaçmıyacağız.

5. BÖLGENİN KAHRAMAN MÜDÜR VE PERSONELİ

24 saat geceli güzdüzlü kar yığını ile çarpışan Karayolları 5. Bölge Müdürü Sayın Necdet Ülgen ve onun kahraman personeli kuru ekmekle vazifeye devam ettiler.

Bir teşbih yapmak gerekirse bu personeli bir manga askerle bir alay askere karşı koyan kahramanlar olarak nitelendirmek gerekir.

Kahraman gazilerimiz şunlardır : Necdet Ülgen, Zeynel Sarıgül, Cafer Karagün, Fevzi Çetin, Selahattin Bayram: Alışkanlık olarak Devlet teşkilatının yan gelip yattığı bir ortamda bu kadar mükemmel çalışan bir ekip gerçekten takdire layık. Bu vazifeşinaslık Türk Devlet teşkilatının % 60’ında olsa bu milletin hızla kalkınacağına inanıyorum.

BAŞPINAR’DAKİ DURUM VE GÖSTERİLER

Başpınar’a geldiğimizde Gaziantep tarafından hiçbir faaliyetin gösterilmdiğini gördük. Başpınar’ın altında ise Gaziantep’ten gönderilen 2 Buldozere rastladık. Bu buldozerlerin personelini aynı aletin üzerinde sigara tüttürürken gördük. Hayret ettik, utandık, öfkelendik. Bu kahramanlar ise yolu ancak Başkarakoldan Sigorta Hastanesine kadar açmışlardı.

Bu lakâydiliğin bir numunesi idi. Bunu gören yolcular otobüste protesto yürüyüşü yapmak için afiş ve pankartlar hazırladılar.

Gaziantep vilayet önündeki tempo halindeki gösterileri müteakip halkın alkışları arasında konvoy dağıldı.

Hasan İYİDİR