HASIRCI HAFIZ MEHMET AĞA AİLE ŞECERESİ ve HAYATI

DOĞUMU 1804 ÖLÜMÜ 1886

(SOYAĞACI)

HASIRCI ZADE MEHMET AĞA (TÜZÜN) ŞAİR ve EDİP

Babası Kendisi doğmadan ölmüştür. Annesi ise 4 yaşındayken ölmüştür. Küçük Mehmet Büyük kardeşi H. Mustafa ağanın yanında büyümüştür:

Sekiz yaşındayken Kur’an’ı ezberlemesi kendisine Hafız adını takmıştır. Hafız Mehmet Efendi yirmi yaşına kadar Antep’te tahsil görmüştür.

Sonra Halep’e Şama giderek 4 yıl 6 oralarda kalmış tahsile devam etmiştir, sonra Mısır’a geçerek 6 ay kadar orada tahsil görmüştür.

Eserleri: İstanbul Yeni kapı Mevlevi hanesinde kâin Nafiz Paşa kütüphanesinde» Süleymaniye Kütüphanesine devretmiş olduğu Nafiz Paşa Zühdü Bey fihristi» vardır. Bu fihrist iki kısımdan ibarettir. Birinci kısmı «Nafiz Paşa» İkinci kısmı «Zühdü Bey» kütüphanelerini havidir. Zühdü bey kısmında 22. İnci sahifede 541 Numarada şu isim görülür. Hasırcı zade Hafız Mehmet Ağa.

Bu mecmua 450 küsur sahiledir. Muhtelif kimselerin el yazısıdır.

Bu mecmuada Ağanın bazı fıkraları göze çarpar. Deha sonra mensur kısım gelir. 39 Parçadan ibaret olan parçalar hep Hasırcı oğlunun yazdığı mektuplardır. Ve 40 Sahife kadar tutmaktadır.

Ali Emiri merhum tarafından millete hediye edilen İstanbul Fatih’teki Milet Kütüphanesinde de Hasırcıoğluna ait bir nüsha vardır. Bu mecmua 166 Sahifeden ibarettir. Ayrıca Üniversite kütüphanesi 491 No. da Mehmet ağa Hasırcı zade divanı Mehmet ağa» diye fişlenmiş olan bir mecmua daha vardır. Mecmua 213 sahifedir.

AĞANIN MUVAFAKATİ NÜKTEPERDAZLIĞINDA’dır.

Birkaç hazır cevaplık örneği:

Ağa İstanbul seyahatinde 1862’e sırada Sadrazam bulunan Keçeci zade Fuat Paşayı Babiali de ziyaret ettiği zaman kendisini şu beyt ile takdis etmiştir.

«Hakipaye ferşi ru etmek için âmâ deyim»

«Muktazayı tıynetimdir ben Hasırcı zadeyim»

Manası: -Yüzümü ayağınızın tozuna sürmeye vücudumu çizmenizin altına sermeye hazırım. Bu benim tabiatım icabıdır. Çünkü Hasırcı oğluyum.

Hasırcı oğlu İstanbul’da iken Paşa­nın birisi kendisine bir salkım üzüm verir ve “Buna çavuş üzümü derler Antep’ te var mıdır? deyince Hasırcı zade şu cevabı verir:

-Eğer bizim üzümü görseniz ve bizim üzüm buraya gelse ona «Müşir» derlerdi. (Eskiden Maraşala Müşir denirdi.)

Antakyalı Şair Yahya Hakkı, Antep’i ziyaretinde geri dönerken Hasırcıoğlu gönderici gelmiş, şehrin kenarındaki mezarlığa kadar gelindiğinde, Yahya ağaya, artık dönmesini rica etmiş, Ağanın verdiği cevap şudur:

-Biz «Yemut»u Buraya kadar gönderici geliriz, -ölüm demektir. «Yahya»yı daha ileri götürmeliyiz.

Bir gün sokakta, ayak üzeri konuşmada Ağaya, Antep’in üst geçinen iki belli şahsiyetinden hangisinin daha iyi bir adam olduğu sorulmuş, Ağa yerde gözüne ilişen köpek pisliğini asası ile ikiye bölerek:

-Yarısı birisi yarısı öteki, demiş. Bir gün ağa Merkebine- Eşek binmiş çarşıdan geçerken, bir çocuğun bir tas içinde yoğurt götürdüğünü görmüş, canı çekmiş, çocuğun elinden tası alarak yoğurttan içmiş, çocuk bundan üzülmüş ağlamaya başlamış, Ağa çocuğu teselli için «Ağlama oğlum ağlama anana Hasırcıoğlu içti dersen darılmaz, Demiş Çocuk:

-Anam inanmaz, sen bunu herhalde ite yalattın der. Cevabını vermiş. Çocuğun sözleri Hasırcıoğlunun çok hoşuna gitmiş, demiş ki:

-Hiçbir münazarada mağlup olmadım amma sen beni mat ettin.

Hasırcıoğlunun İstanbul’dan Oğlu Ahmet efendiye yazdığı bir mektuptan:

«Bizden sual eder isen masarife yüz vermediğimiz gün yüz kuruş yevmiye ile iktifa ediyoruz. Tütünün batmanı iki yüz kuruşa, Üç yüz kuruşluğu dahi vardır. Muhlis efendiye sor İstanbul’un halini iyice bilir. Artık derva Deniz masarifi ki vapur ve kayık kirası başkaca sudan bir masraftır. Çokça akçe para kazanmanın kolayına baksın oğlum bu bapta-hususta-babayana-babaca-hareketle idaremize himmet.

Hasırcıoğlu aşağıdaki gazelinin her beytinde dört unsurun-su-Ateş, Toprak, Hava adını bir araya toplamıştır.

«Badi ahım ateşi verince şiddeti»

«Hakipayi yare döktüm abı ruyi izzeti»

«Ne havalarda yeler toprak rakibin başına»

«Ben lebi cide o ateş ruhla kurdum ülfeti»

«Dide-Göz-giryan-yaşlı-sine suzân-ateşli -intizarı vusalde»

«Kül turap-Toprak-etti beni yarın hava yi fırkati-ayrılık»

«Ab-ü-Su-hâkî-toprak-gördü surette hemen ol kör dil-kalp»

«Nari-ateşi-istikbari berbat etti şeytan nikbeti»

«Sanatı Cem’i-toplamak-anasır-unsurlar -çar-Dört-esbyatındadır.»

«Eyledi dört üstüne hakka ki Hafız himmeti»

HASIRCIOĞLUNUN TÜRKÇÜLÜĞÜ ve MİLLİYETCİLİĞİ

Antep’e Şamlı Eyyubî Zade Ebül Muhsin adlı inatçı, zalim ve bir gözü kör kadı gönderilmişti. Halkın nefretini davet eden bu adam hakkında Ağa, Şeyhülislama şu istidayı göndermiştir:

«Muhatı ilmi âlem arayı Meşihatpe «nahileri buyurulduğu veçhile Ayıntap «kasabası derun ve birunu yüz bini mü «tecaviz nufusu şamil ve ahalisi Kâmilen Türkçe tekellüm eder cesim ve mühim bir Türk Memleketidir. Mercii umuru ibad ise şeriat ve bidayet mahkemeleri olup her ikisinin naip ve reisi Türkçe bilmez ve lakırdı anlamaz bir gözü hiç, diğeri yarım bir rübü(çeyrek) «gözlü evladı Arap’tan Ebülmuhsin Efendidir. (Vema eselna min Resulin illa bilisani kavmihi)

«(x) Nassı cehline imtisalen lisanımızla tekellüme kadir ve icrayi ahkâmı şeriye ve nizamiyeye muktedir bir naibin tayin ve izamı hususunda müsadei celilei adalet perverlerinin bidiriğ ve şayan buyurulmasını şehhuhatın hasabile «umumi ahali namına istirham eylerim.

Yukardaki istida derhal tesirini göstermiş kadının azli kendisine tebliğ ile:

Dideniz rüşen olsun kör kadı mazul oldu, diye müjde verilmiştir.

Not: Yukardaki yazının Türkçe karşılığı

Antep’e bir gözü kör diğer gözü ise kıpık, hiç Türkçe bilmez bir kadı gönderilmiştir. Kadı Antep halkını Arapça konuşmaya mecbur etmeğe çalışır. Halbuki Antep halkı hiç Arapça bilmez. Hasırcıoğlu ise o zaman kadıları tayin eden zamanın Şıh İslam’ına kadıyı şikâyet eder. Ve kadının meziyetlerini sayar döker. Ve sözlerini de bir ayet ile sonuçlandırır. Ayet ise şöyledir:

«Her millete kendi lisanı ile söyler» Hasırcıoğlunun bu şikayetinin üzerinden çok geçmeden kadının buradan kaldırılması emri gelir.