SEVGİLİ OKUYUCULARIM…
Bu sayıdaki yazımızı müsaade ederseniz valimiz Osman Meriç ile konuşmaya tahsis edelim.
Çünkü: Ara sıra duyuyorum ki valimiz vatandaşlarla bir araya gelerek dertleşiyor. Ne güzel bir örnek...
Evet valimiz bu memlekete geleli beri birçok eziyetlerini duymadı değilim. Gerçi o beni hiç tanımaz. Fakat ben onu adım adım tanırım. Neden bilmem. Fakat anlıyorum. Kabahat bende değil, herhalde meslekimiz bulunan gazetecilik illetinden olsa gerek.
Valimizi, geldiği günden beri yakından takip ettim: Tarihçidir, maarifçidir, çalışkandır, tarafsızdır, partici değildir, kanunlara riayetkârdır. Bunlardan başka valimizin daha birçok meziyetleri de yok değildir.
İşte biz bu sütunlarımızda memleketin yüksek menfaatleri ilgilendiren olaylar ile dertlerini, ihtiyaçlarını valimiz Osman Meriç’in gözleri önüne sermeye çalışacağız.
Evvela şunu arz edelim ki; bu memleketin geleceğini -iyi dikkat edersiniz- sanatkârlar hazırlıyor. İsterseniz sizinle geliniz, bu sessiz ve engin gönüllü sınıfın arasına şöyle bir sızalım. Kendi kendilerinin dertleriyle, kendi kudret ve imkânlarıyla, yaratıcı kafalarının enerji ve kabiliyeti ile bir şey yapmaya başlamışlar ve muvaffakta olmuşlardır.
Dünün kahraman neslinin evlatları bugün bir dev adım ile geleceğe, sanatı sayesinde ilerliyor. İşte biz de bu hâli yakından görüp hissettiğimiz içindir ki: Bir tarih dergisi çıkarmayı düşünürken dergimizin kapağına Tarih ve Sanat Dergisi demek mecburiyetinde kaldık. Çünkü görüyorduk ki bu çalışkan kitlenin dertlerini aksettirsek bir neşir vasıtaları olmadığı gibi kendileri ilgilenen ve seslerini sizin vasıtanızla ilgili makamlara duyuracak kimseleri de yoktu.
Vali Bey: Gaziantep savaşını müteakip Ermenilerin buradan çekilmesi ile sanat ve iş alanımız bomboş kalmıştı. İşte bu kahramanlar diyarının zeki ve çalışkan evlatları ta o tarihten itibaren bu memleketin kaderini çizmişlerdi; o da sanattı.
Çünkü bizim memleketimizde tarım ürünleri pek olmaz. Biz yiyecek ekmeklik buğdayımızı yakın komşu memleketlerden çekeriz. Güvendiğimiz fıstıklarımız bizi pek tatmin etmez; ellerde çarçur olur. Zeytinlerimiz de pek o kadar istikbal vadetmez. İsterseniz gelin beraber bu gelecek vaat eden sınıfın içine beraberce girelim:
Çayırağası Garajı içinde bir dökümhane, beri tarafta Abdullah Karuserci Atölyesi'nde dev bir karoser; diğer taraftan sokaklardan toplanmış çul çaputun iplik hâline sokulması ile ilgili fabrikalar; bir yıl garantili akümülatörler, buzdolapları, çamaşır makinaları, yerli çekmeli tezgahlar, yerli birçok makine parçaları, bakırcılık, kilimcilik, boyacılık, kasarcılık....Yalnız bunlar mı ya? Hayır, bu memlekette ne kıymetler. Fıstık kırma makineleri, lastik kaplama dökümhaneleri, mika cam imali... Ne bileyim; Vali Bey beni kolumdan tutup tutup gezdiriyorlar. Benim gibi acizin elinden ne gelir! Ben her gezdiğim yerde tabidir ki idare amiri bulunan sizi hatırlarım. Ve sizin de bu yerleri görmenizi arzularım.
Bu memlekette öyle sanatkârlar vardır ki insan yaptığı işler karşısında hayretler içinde kalır. Ben sizi hangi ustanın yanına götüreyim, Vali Bey.
Bu memleketin asil sanatkârı, eğer imkân bulursa ecdadının göğüs göğüse harp ettiği Avrupa ile bunlarda göğüs göğüse sanat aleminde mücadele eder ve muvaffakta olur. Çünkü onda bir Alman gibi çalışan kafa, İngiliz gibi soğukkanlı sabır, Yahudi gibi bilgi ve neticede bir Türk gibi kuvvet var.
Sizden ricam : Bu âleme dalınız, onların sesine kulak veriniz. Onlara devlet eli, devlet yardımı temin ediniz. Çünkü o bize gelecek vaat ediyor, gelecek…
Hoşça kalınız aziz okuyucularım.