İslâhiye’nin Coğrafyası:

İslâhiye Suriye sınırı üzerinde, güneyinde Suriye ve Hatay, batısında Hatay ve Seyhan, kuzeyinde Seyhan ve Maraş, doğusunda Gaziantep Merkez ilçesi vardır. İslâhiye Gaziantep vilayetine bağlı bir kasabadır.

İslâhiye kazası idare bölümünde 1933 yılına kadar Seyhan vilayetinin bir kazası iken Gaziantep’e bağlanmıştır. (Merkez, Fevzi Paşa, Sakçagözü) adiyle üç nahiye halinde idare edilmektedir. 65 Köyü vardır. 1955 sayımına göre nüfusu 40000’e çok yaklaşmıştır. Mülki taksimat yönünden Gaziantep’e bağlı ise de coğrafi yönden Akdeniz bölgesi içinde İncelenmektedir. Bu duruma göre: İslâhiye’nin iklimi Akdeniz iklimidir. İslâhiye ortalama olarak deniz seviyesinden 550 metre yüksektir. En yüksek yeri Amanos dağları üzerinde Hınzırlı dağıdır. (2800 metre)

İslâhiye’nin batı tarafını Amanos dağları (Gavur dağları) çevrilmektedir. Bu dağlar İskenderun üzerinde bulunan Rese-hınzır burnuna kadar uzanır. Doğu tarafında ise Suriye içlerine kadar uzanan Katrancı dağlarıyla çevrilmiştir. Kuzey tarafı Anti Toros dağlarının etekleriyle kaplıdır. Bu dağlardan Amanos ve Katrancı dağları çam ormanlarıyla, Anti Toros dağları da makilerle doludur.

Dağlar arasında kalan kısım engebeli bir ovadır. Bu ova ortasında Jeolojik devirlerde yanardağ Cüruf ile tezahür eden ye Suriye’ye kadar uzanan bir bazalt tepeleriyle ova ikiye ayrılmış durumdadır. Bu tepelerin batısında kalan ova Birinci Cihan savaşına kadar meşe ormanlarıyla kaplı iken, kömür sıkıntısı yüzünden bu ormanlar kesilerek, lokomotiflerde kullanılmış, bu yüzden çıplak bir ova meydana çıkmıştır. Ova içerisinde yetmiş bin dekarlık bir yer kaplayan Emen, on beş bin dekarlık bir yer kaplayan Fevzi Paşa gölleri bulunmaktadır. Bunlardan Fevzi Paşa gölü kışın dolmakta, yazın kurumaktadır. Emen gölü ise daima bir bataklık halinde durmaktadır. Bu göl iki yıldan beri devlet tarafından kurutulmuştur. Bu şekilde bir taraftan yetmiş bin dekarlık bir arazi sağlandığı gibi, diğer taraftan bütün kazanın sağlığını tehdit eden sıtma afeti de ortadan kaldırılmıştır.

İslâhiye bir ziraat bölgesidir. Bu Bölgede tahıl ekimi ve bağcılık halkın iaşesini sağlamaktadır. Bağlardan elde edilen üzümler yaş olarak Çukurova’nın üzüm ihtiyacını karşılamaktadır. Ekilen tahıllar arasında buğday ve pirinç dikkati çekmektedir. Ova içerisinde Karasu adını alan Çey Emen gölü ile beslenmekte, Suriye içine akıp gitmektedir.

İslâhiye Akdeniz iklimine bağlı bir kasabadır. Yazları sıcak, kışları ılıktır. Kar pek az yağar, ömürsüzdür. Rüzgarları kışın kuzeyden, yazın batıdan esmektedir. Güney rüzgarlarının tesiri sonbaharda sezilmektedir. Yağmurlar ilk ve son baharda yağmaktadır. Ahalisinin yüz de sekseni aşirettir.

1945 yılına kadar İslâhiye kazası sıtmalı bir bölge iken, devletin sıtma savaş faaliyeti ile bu afet yıldan yıla azalmıştır.

İslâhiye’nin Tarihçesi:

İslâhiye, Anadolu ile güney Mısır Suriye Irak) arasındaki tek yol üzerindedir. Bu yüzden günevder gelen ve Anadolu’dan giden bütün konma ve göçmenlere ve savaşlara sahne olmuştur. Kazanın her tarafı tarihi eserlerle doludur Sırasıyla Etiler, Yunanlar, Bizanslar, Mısırlılar ve Osmanlılar bu bölgede hüküm sürmüşlerdir.

a) Etiler: Asur ve Geldanilerin hücumlarıyla şimdiki Karkamış merkezlerini terk ettikten sonra ikinci merkezleri olan Zincirli höyüğünü tesis etmişlerdir, bu kilit noktasında uzun yıllar hüküm sürmüşlerdir. Ve birçok tarihi eser bırakmışlardır. Etilere ait birçok, ülkeler yalnız İslâhiye’de bulunan bazalt taşından mamul heykeller İslâhiye’de yapılarak sevk edilirdi İslâhiye’nin. Suriye sınırına yakın Yesemek köyü çevresindeki yarım kalmış heykeller tarlasının mevcudiyeti ile meydana çıkmaktadır.

İslâhiye’de muhtelif istikametlere giden atmıştan fazla evvelce meskûn ve şimdiki toprak yığınından başka bir kıymet taşımayan Hüyükler ve bu Hüyüklerdeki Eti eşyası kalıntıları bölge içinde Etilerin altmıştan fazla şehir kurduklarını ve medeniyet tesis ettiklerinin delilleridir. İslâhiye’nin batısında ve şimdi ki Telli köyü civarındaki Kazdağı adıyla anılan tepenin nirengi noktasında dikmiş olan Etilerin yağmur ilahı Taşuk.

1938 yılında bulunarak Adana müzesine sevk edilmiştir. Bunlardan başka gerek Zincirli höyükte, Almanlar tarafından çıkarılan çok kıymetli Eti eserlerinde bir kısmının Berlin müzesine gönderildiği bir kısmının da İstanbul ve Ankara Arkeoloji müzesine gönderildiği tespit edilmiştir. Son yıllar, içinde Sakçagözü nahiye bölgesindeki Çaba höyüğünde yapılan kazıdan çıkan Eti eserleri de Gaziantep müzesindedir. Adananın Kadirli kazasındaki Etilere bağlı Kara Hüyük ile Zincirli höyüğü birbirini bağlayan Aslanlı Bey yolu da İslâhiye’nin Ulucak köyü civarından geçmektedir. Bu yolun kalıntıları halâ mevcuttur. Ve ormanlar içinde günden güne kaybolmak üzenedir. 1954 yılında İslâhiye’deki Eti hükümeti durumunu incelemeye gelen İstanbul Arkeoloji, enstitüsü mütehassısları gerek İslâhiye’deki höyüklerde ve gerekse Aslanlı Bey yolunda tetkikat yaparak müspet sonuçlarla ayrılmışlardır.

Bu durum bize gösteriyor ki, Etiler uzun yıllar güneyle Anadolu arasındaki bu geçit yerine hükümet kurmuşlar ve uygarlık meydana getirmişlerdir.

B) İslâhiye kasabasının çevresindeki Gözbaşı adıyla maruf yerde bulunan tepeler üzerindeki Nikola kalesi ile İslâhiye kasabasını içine alan Nikopolos şehrinin Yunanlılar tarafından tesis edildiği ve eski Yunanlıların İslâhiye’de yaşadıkları (Cevdet Paşa tarihinde) kayıtlıdır. Bu tarihte yazılı olan İskender kebir) ilk ceza kanunu burada tatbik etti. Cümlesini taşıyan taş 1937 yılında tarihte tarif edildiği şekilde üçüncü satırın son harfleri bozulmuş şekilde bulunarak hususi bir vagonla Ankara Arkeoloji müzesine gönderilmiştir.

C) Şarki Roma imparatorluğunun da İslâhiye geçidini elinde tutmak için bölge içinde şehirler kurduğu tespit edilmiştir. Bizans, devri eserlerinden olan mozaikler İslahiye’nin her tarafında görüldüğü gibi 15 yıldan beri özel bir bekçi vasıtasıyla bekletilmekte olan Cıncıklı şehri harabesindeki mozaikler de bunu ispat etmektedir. Bu mozaikler Cıncıklı şehrinin çevresinde olan köyü civarında da mevcut olduğu gibi İslâhiye’nin üç kilo metre batısındaki arpalı köyünde de mevcuttur. Ayrıca Cıncık şehri harabesi içinde demir ve maden cürufunun da bulunması çevrede maden sanayinin de mevcut olduğunu göstermektedir.

D) İslâhiye bölgesi uzun yıllar Mısır kölemenleriyle, Osmanlı imparatorluğu arasında sınır vazifesi görmüştür. Dördüncü Murat'ın İstanbul Bağdat şosesi İslahiye’den geçmekte ve o zaman yapılan Tatar Kulesi harap olmuş bir hal- de mevcut bulunmaktadır. Bu yolun kalıntıları halen Aslanlı Bey gibi ormanlar içerisinde günden güne kaybolmaktadır.

Yavuz Selim’in, Mısır seferine çıktığı zaman Mısırlılarla ilk teması İslâhiye’deki Güvercin geçit ve Şahmeran gediğinde olmuş ve savaş burada başlamıştır.

İslâhiye Yavuz Selim zamanından itibaren Osmanlıların bir ülkesi halinde yaşamışsa da savaş alanı olması dolaysıyla Yavuz Selim buraları aşiretlerin kışlası halinde bulmuştur. 1363-1944 yılına kadar İslâhiye ovasında hiçbir kasaba ve köy teessüs etmemiş Binboğa dağlarından inen aşiretlerin çapulculuk alanı olarak kalmıştır.

E) Murat Bağdat seferine giderken İslâhiye bölgesinde hayvanlarını kuşatmakta olan (Celikanlı) aşiret reisi Şıh Naran 400 adisiyle Bağdat seferine katılmış sefer esnasında gösterdiği yararlıktan dolayı sefer dönüşünde burada orduyu terk etmişti kahramanlığına mükafaten Bâhat-ı hümayun İslâhiye kendilerine verilmiş ve padişahın hattı desti ile torun kabul edilmiştir. Şimdi Katrancı köyü adıyla anılan köydeki halk bu Şıh Naranın evlatlarından köyün eski adı da Torunlardır. Bu tarihten sonra (Celikânlı) aşireti İslâhiye arazisine tesahup etmiş, el uzatanları da hükümet himayesinde tart etmiştir. Kışlağı elinden, giden di­ğer aşiretlerle bu aşiret arasında yüz yıllarca çarpışma devam etmiş ve hükümetin başına da birçok gaileler açmıştır. Mısırlı Mehmet Ali Paşa ile Osmanlılar arasında vuku bulan Nizip savaşı sırasında Mehmet Ali paşanın ordusuna iltihak eden ve Suriye’de yaşayan Delkânlı aşireti reisi Mirşan ağa savaşta yararlık gösterdiğinden ve paşanın özel müşaviri durumunda bulunduğundan savaş dönüşünde paşa tarafından geri muhafızı olarak (Kürt dağı) ile İslâhiye arasına yerleştirilmiştir. Bu Delikanlı ve Celikânlı aşiretleri fasılasız birbirleriyle boğuşmuşlar ne kendileri ne de çevreleri hiçbir rahat ve huzur görmemişlerdir. Bunların bu çekişmeleri hükümeti de usandırmış Abdülmecit zamanında Halep Valisi bulunan Abdülhalim paşaya emir verilerek aşiretlerin iskânı istenmişse de bu emir hiçbir şekilde yerine getirilememiştir. Boş yere yüzbinlerce Türk as­keri İslâhiye ovasında feda edilmiştir. 1868 yılında Adana valisi bulunan Cevdet Paşa ile Halep Valisi bu iskân ve ıslah işine memur edildiklerinden Derviş Paşa komutasında 15000 kişilik bir ordu İslâhiye’de karargâh kurmuş 15 sene bu bölgenin Islah ve iskân işleriyle uğraşarak araziyi aşiret reisleri ne tapu ile takdim edip kasabasının da temelini atmış­tır. O zamanın iskân şartlarına göre bugün Kilis İslâhiye şosesinin güney tarafı Delikanlı aşiretine tahsis edilmiştir. Bu tahsis sırasında Konya’dan Karaman oğullarına mensup Köse Bekir ve İnci oğulları da İslâhiye’nin Sakçagözü bölgesine yerleştirilmiştir.

Derviş Paşanın getirdiği ordunun adı (Fırka-i İslâhiye) olduğundan, kurulan kasabanın ismi de İslâhiye olarak isimlendirilmiştir. Burada Derviş Paşa tarafından halen harabesi mevcut büyük bir kışla ile kullanılmakta olan cami yaptırılmış, teessüs eden mahalleden birinin adı Adana valisi Cevdet Paşanın, diğeri de bu iskân ve ıslah işinde büyük yararlığı görülen ve ordu çekildiği zaman da Boş olarak kalan Burhan beyin ismine uyarak Cevdet Paşa ve Burhaniye mahalleleri adı verilmiştir.

(DEVAMI SAYFA 22’DE DEMİŞ ANCAK YOK)

Derleyen: M. Oğuz GÖĞÜŞ