“Montrö yıldönümü dolayısile Halkevinde yapılan törende Lise bay muavini ve Tarih öğretmeni

Bekir Elamın söylevi”

Sayın dinliyenlerim,

Bugün Lozan barışının 22’nci yıldönümünü kutlarken onun en büyük sonuçlarından biri olan Montrö anlaşmasının da 9’ncu yıldönümünü ayni hararet ve sevinçle kutluyoruz.

Montrö anlaşmasının Türk tarihi çevresindeki mevki ve ehemmiyetini daha iyi açıklayabilmek için onun konusunu teşkil eden Boğazların tarihini kısaca bir gözden geçirelim:

1357 de Süleyman paşanın Rumeliye geçmesile Çanakkale boğazı, 1453 de Fatihin İstanbulu zaptı ile de İstanbul boğazı Türk yurduna katılmıştır. Boğazlar, 1774 Kaynarca muahedesine kadar hiçbir kayde bağlı olmadan ve doğrudan doğruya yurdun bir parçası olarak idare edilmişlerdir. Fakat 18’nci yüzyıl Avrupasının sanayide makineleşmesi ve sömürgecilikteki baş döndürücü gelişmesi uzak ve yakın şark ticaretinin önemli mahreçleri olan boğazların ogüne kadar haiz olduğu askerî ve iktisadî ehemmiyetine daha geniş ölçüde bir değer kazandırmıştır. Buna mukabil boğazların sahibi olan Osmanlı imparatorluğu ise, gerileme ve zayıflama evresine girmiş bulunmaktadır.

Böylece milletler hayatında etkili olan iki önemli özelliği kendisinde toplayan boğazların sahibinin de zayıf bulunması başka milletlerin buralara hâkim olmak ihtirasını kırbaçlamıştır.

Coğrafi mevkiinin durumu icabı olarak ta Çarlk Rusyası bu işe diğer milletlerden daha önce başlamıştır. 18’nci yüzyıl başlarında Deli Petro Karadenize inmek ve boğazlara hâkim olmak emellerini taşıyor ve onları tahakkuk ettirebilmekiçin Osmanlılara saldırıyor. Sonuçta yenilgeye uğrayarak 27 Temmuz 1711 tarihinde Prut anlaşmasını imza ederek çekiliyor. Böyle olmakla beraber Rusya emelinden vazgeçmiş değildir.

1768 yılı Avrupası’nın siyasî durumunu, boğazlar dâvasını kendi hesabına halletmek için uygun buluyor. Filhakika boğazlarda menfaati bulunan batı Avrupası’nın sömürgeci devletleri müstemleke meseleleri için uzun yıl boğazlaşmaktan bitkin bir vaziyettedir. Osmanlılar ise 18’nci yüzyılı başlarına göre, daha zayıf bir durumdadır.

Böylece siyasi ve askeri ahvali boğazlar dâvasını halletmeğe uygun bulan Rusya, 1768 yılında Osmanlıları mecbur ediyor.

Hazırlıksız ve yardımcısız bulunan Osmanlı imparatorluğu bu savaşta yenilgeye uğrayarak 21 Temmuz 1774 tarihinde Ruslar tarafından dikte edilen Kaynarca muahedesi kabul ve imza ediyor. Bu muahede 18 Temmuz 1774 de yazılarak imzaya hazır bir vaziyete getirilmiş olmasına rağmen Çarlık Rusyası’nın delegesi Prens Rep’nin 21 Temmuz gününe kadar bekliyor ve o gün muahede ve o gün Osmanlılara imza ettiriliyor.

Repninin hedefi, Rus Çarlığı tarihi için silinmez bir leke teşkil eden, Deli Petro mağlubiyeti olan 21 Temmuz 1711 gününün lekesini kazımaktır.

Kaynarca muahedesile Ruslar Karadenizde donanma bulundurma hakkını elde etmek suretile emellerinin birinci şıkkını hallediyorlar. Fakat, Boğazlar üzerinde doğrudan doğruya bir halk veya imtiyaz kazanamıyorlar. Çünkü, Rusların boğazlardan serbestçe geçme hakkını istedikleri anda İngiltere imparatorluğu da İngiltere donanmasının Karadenize geçmesi için terafeyne müşavi hakların verilmesi gerektiğini ileri sürüyor. Böylece de İngiltere ve Rusya tartışmaya başlıyorlar. Boğazların sahibi bulunan Osmanlı imparatorluğuna gelince bu durumun kendisini yeni bir mücadeleye mecbur etmesinden ürkerek iki devleti uzlaştırmak için bir formül bulunuyor. Bu formül gerek harp ve gerek sulh devrelerinde Boğazların hiçbir devlete açık bulundurulmamasını garanti ettiğini bildiriyor. Tarafeyn buna muvafakat ederek Osmanlı kararını tasvip ediyor. Bu suretle ilk defa olmak üzere boğazlar üzerinde yabancı milletlerin hükümleri mer’i mir vaziyete giriyor. Netice olarak da Boğazlar meselesi, başlamış oluyor.

Kaynarca muahedesine göre, boğazların aldığı bu rejim 1833 yılına kadar değiştirilmeden devam ediyor. 1833 de Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’nın Osmanlı devletine karşı isyanı sırasında Valisinin isyanını bastırmaya muktedir olmıyan İkinci Mahmut Taç ve Tahtını kurtarmak maksadile (Denize düşen yılana sarılır) kavaline uygun olarak Rusya’dan yardım diliyor, buna mukabil de Ruslara istediği zaman Boğazları açık bulunduracağını Hünkâr iskelesi anlaşmasile resmileştiriyor.

Artık boğazlardaki Rus emelleri tahakkuk etmiş demektir. Ve fakat, Boğazlarda geniş menfaatı olan İngiltere Fransa süratle hadiseye müdahale ediyorlar, bizzat Osmanlılara yardım ederek Mehmet Ali Paşa isyanını bastırıyorlar.

1841 de imzalanan Boğazlar anlaşması ve Londra mukavelesile gerek harp ve gerek sulh zamanlarında Boğazların hiçbir devlete açılmamasını kararlaştırıyor. Bu durum, 1870 yılına kadar devam ediyor. Bu tarihte Rushaniyetin baştan yaptığı hamleleri Berlin muahedesi hükümleri önlüyor. Bu muahede 1841 hükümlerinden başka Osmanlıların harp zamanında dost devletlerden istediklerine Boğazları açık bulundurabileceklerini kabul ediyor.

Berlin muahedesi kararları 1907 yılına kadar normal olarak tatbik ediliyor. Bu tarihe kadar Osmanlıların Rusya’ya karşı yegâne destekçisi olan İngiltere bazı sebeplerle 1907 de Ruslarla anlaşıyor. En büyük hâmisini kaybeden Osmanlılar da Almanya’ya temayül ediyorlar. Neticede birinci Cihan harbi patlıyor. İngiltere Rusyanın Boğazlardaki isteklerini kabul ediyor ve aralarında mukaveleler imzalanıyor. Fakat, Birinci Cihan savaşına giren Türk milleti, üzerine düşen vazifeyi bilhakkın ifa ederek Boğazları, emsali görülmemiş şekilde müdafaa ediyor. Arkadan çok geçmeden Çarlık Rusyasıda bütün tantana ve debdebesile çöküyor. Neticede Boğazlar hakkındaki mukavele de filiyata çıkamıyor.

Osmanlı imparatorluğu Birinci Cihan harbi sonunda müttefiklerile birlikte mağlûp oluyor ve İtilaf devletlerinin dikte ettirdiği Sevr muahedesini imza ediyor. Bu muahedeye göre boğazlar İtilâf devletlerinden teşkil edilen bir komisyonca idare edilmeğe başlıyor ve Boğazlar galip devletlerin emrine veriliyor.

Bu durumdan soysuz İstanbul hükûmetinin sadece şahsî menfaatlerini korumak emelinde olduğunu idrâk eden büyük Türk milleti haklarını korumak için İstiklâl savaşına atılıyor ve bu haklı savaşını başararak yüzakı ile Lozan barışını imzalıyor. Bu anlaşmada Boğazlar sınırlarımız içinde kalıyor. Fakat silahsızlık rejime bağlanıyor. Biz, bu kararı o günün durumu için uygun bularak kabul ettik.

Lozan barışını imzalıyan yeni Türk devleti, her türlü vasıta ve imkânlarını milletler arası barışının devamı ve sağlanması için kullanmayı şiar edindiğini hareketlerile, kararlarile bütün dünya milletlerine 1936 yılına kadar teslim ettirdikten sonra boğazların Cumhuriyet Türkiyesi tarafından silahlandırılarak emniyete alınması suretile milletler arası büyük öneme sahip olan Boğazlar dâvasının en doğru ve en emin hal suretini buldu. Bu karar, 21 Temmuz 1936 da Montröde alındı ve böylece de macerasını kısaca işaret ettiğimiz boğazlar meselesi sona erdi.

Şairin dediği gibi:

“Toprak, eğer uğurunda ölen varsa vatandır.”

Biz toprak uğurunda ölmesini bilen bir milletiz, Boğazları bir nesil pahasına koruduk. Bugün Milletler arası barışını sağlamak ve korumak politikasını şuurlu bir şekilde tatbik ve takip eden kıymetli idarecilere ve Milli Şef’e malikiz. Onlarca ölçüsüz imkânımız vardır.

İnsanlığın haklarına kendi hakları kadar saygı göstermesini bilen bir milletin tuttuğu bu yolu günün birinde anlıyamıyacak düşüncede kafalar ortaya çıkarsa seleflerimise lâyık halefler olduğumuzu isbat edeceğimizden emin bulunuyoruz.

Biz, ihtiyar tarife insanlık âlemi için hayırlı ve şerefli vesikalar yazdırmağa hazırız.

Sayın dinleyicilerim, bu mesut gün hepimize kutlu olsun.

Yazan: Bekir ELÂM