Mamafih Ermeniler ara sıra Bizanslara karşı da isyan ettiler. Hatta bir aralık Selçukilerden Süleyman zamanında Ermeniler Türklere Zahir gibi göründüler. Kutulmuşun oğlu Süleyman 1085 tarihinde de Urfa’yı Bizanslardan zapt etti.

Bu havali uzun zaman Bizans-Arap ve Türk mücadelelerine sahne olmuştur. Fakat Haçlılar devri burada tarihin umumi seyri üzerinde müessir olmuştu.

Kudüs’ü İslam âleminin elinden kurmak maksadı ile teşekkül eden Haçlı ordusu uzun maceralardan sonra İstanbul’a gelmiştir. Birinci Ehlisalip 1097 senesinde Codefroi de Boillon’nun idaresinde İstanbul-Nikomedi (Izmit)-Dorle (Eskişehir) Philomelion (Akşehir) Polybotos Bolvadin)-Konya (bu şehir Salipler tarafından 15 Ağustos 1097 tarihinde zapt edilmiştir.

Ereğli-Niğde (Tayana), Kayseriye (Cesareee), Göksün, Elbistan-Maraş (Sa­lipler tarafından 14-13 Ekim 1097 de zapt edilmiştir.) Dülük-Antep Azaz-Antakya istikametini takip etmişti.

Maraş şehri Bizans ve Frank Haçlı ittifakı karşısında Türklerden zapt edilmişti. Gerçi bura halkının bir kısmı Ermenilerden ibaretti. Haçlılardan diğer bir kol Urfayı zapt etti. Ve 1098 Mart’tında Baudoine Edesse kontu oldu.

Bu zat Godfori de Bouillon’un kardeşiydi. Ve Ermeni dostluğu siyasetini takip ediyordu. Edesse yani Urfa kontluğunun başlıca şehirleri merkezi Urfa olmak üzere Turubessel (Tılbaşar) Antep, Tulup (Dülük) Rumkale, Hüsürmansur, (Kahta), Carabulus, Birecik Besni Gargar, Malatya, Ra’ban-Araban (Anteple Besni arasındadır) Maraş Ravanda idi.

Urfa kontları Eddesse ile Turbessel de otururlardı. Turubessel bu Urfa Antakya yolu üzerinde idi. Burası Sacurun yukarısında müstahkem bir yerdi. Burası Joceliğin ikamet merkezi idi. Tulup Eski ismiyle Doliche bu günkü Dülük, Maraş- Antep Halep ve Urfa yollarının bitiştiği noktasında bulunuyordu. Frankların zaman Hantaf dedikleri Antep, Dülük’ün iki saat cenubundaki bu şehri mukadderat dört yolun ağzında kervanların uğrak yeri yapmış.

Kilis Ravanda-Corice gibi yerler Turu­bessel Se'gneur-Senyörlüğünü teşkil ediyordu. Bu bir nevi derebeyliği demekti. (2)

Tılbaşarın Ehli salip muharebeleri esnasında ismi çok geçer. Jocelin 1103 tarihinde Bizanslıların elinde bulunan ve Thathoul adlı bir Ermeni zabiti tarafından idare edilen Maraş’ı aldı ve burada Maraş Kontluğunu teşkil etti.

(2) Turubessel, Hantaf ile Birecik arasında kâin bir kasaba bir kaledir. Cor- tenay Sülalesinin merkeziydi. Bu günkü ismi Telbaşardır. Burada Edese Prensleri tarafından inşa edilen şatolardan hiçbir eser kalmamıştır, bu kasaba da orta çağda Suriye Yakubilerinin bir Piskoposluğu vardı.

Coloaia Franques Rey. S. 322

Bu suretle bura Urfa (1) Kontluğundan ayrıldı. Jocelin 1146 tarihinde öldü. Kendisine sonradan Boudoin de Maresee denildi. Gayet güzel söz söylemekle maruftu.

(1) Not: Edesse

Eski Ruha bugünkü ismi Urfa’dır. Ehli salip zamanında Edesse adiyle şöhret bulmuştur. Şehir karaçay kenarındadır. Urfa bir tepenin eteğinde kâindir. Bu tepelere bugün Topdağı denilir. Bu tepelere orta çağda (Edesse Mukaddes dağları) deniliyordu. Zira üzerlerinde birçok Manastırlar yapılmıştı. 1144 tarihinde bu Manastırların rahipleri memleketi Imadeddin Zengiye karşı müdafaa etmişlerdi. Kasabaya hâkim olan Edesse şatosu Top dağının devamı olan bir tepecik üzerinde inşa edilmiştir. Bu kasaba kocaman bahçeler ortasındadır. Bugün cami yapılmış mabetlerin birçoğu Bizanslılarla Franklar zamanından kalmadır. Urfa’nın nüfusu on ikinci asırda ufak bir kısmı Latinlerden ibaret olmak üzere Süryani, Ermeni, Nasturi ve yakubilerden ibaretti.

Orta çağ-Kurunu vustâ vekayinameleri ile Arap müverihlerinden öğrendiğimize göre Urfa’da bulunan Kiliseler Şunlardır:

Sint Jean, Saint Apotres, Sophie, Thoros, Kırk şehitler kilisesi bugün Ulu cami olmuştur. Çan kulesi bugün minaredir. Kasabanın garp surlarına yakın bu­lunan Saint-Thoros kilisesi de bugün camidir.

Suriyelilerin mah. de bulunan Ayasofya Kilisesinden bugün hiçbir eser kalmamıştır. Edesse surları Antakya surlar ile mûâsırdır. İstihkamlarından bugün asla bir iz kal­mamıştır. Kasabanın dört kapısı vardır. Şimalde Samusat kapısı, şarkta Yeni kapı veya saray Kapısı ve Haran kapısı Nihayet cenubi garbide Bey kapısıdır. Buranın mevkii aynı Rubaya yakındır. Fakat Vaktiyle iki kapı daha vardı. Aslan kapısı ile Göl kapısı. Bu kapı Aynıruha civarında idi. Bu kapı Ermeni Ehli salip müverrihlerinden (Sular Kapısı) diye yazdıkları kapının aynı olduğu muhtemeldir. Jocelin 1146 tarihinde Urfa’yı tekrar ele geçirmek için bu kapıdan hücum etmişti. Urfa’ya gelen bir seyyahın ilk nazarı dikkatini çeken şey şatodur. 90 metre irtifamdaki bir tepenin üzerini işgal etmektedir. Şekli mustatildir. Uzunluğu takriben dört yüz genişliği de yüz metredir. Mustatil şeklindedir. 15 Kuleyi havi iki dene de yarım sekiz köşeli ve Bizanslıların (Fruro) dedikleri kuleyi havidir. Bu kuleyi inşa etmek için Bizans imparatorlarından Justlnien tepenin üstünü tesviye ettirmiştir. Şatonun üst tarafında, duvarların önünde hendekler kazılmıştı. Bu hendekler sert kayalar içinde Kazılmıştır. Genişlikleri bazı yerlerde 13 metreyi bulur. Uzunlukları 600 metreyi geçer. Derinlikleri ortalama olarak 12 metredir. Bu kalenin en yüksek bir kulesi M. 1235 tarihinde Sultan Alâeddin Keykubad tarafından yıkılmıştır. Bu kulelerden bakıldığı zaman memleketin güzel manzarası görünür. Bilhassa Güm­rük hanı ile Külah oğlu hanının manzara­ları muhteşemdir. Urfa’da binalar taşla inşa edilmişlerdir. Ki binaların bir sırası kireç taşı bir sırası da bazalttır. Bu hal manzaranın letafetini artırır. Binaların taksimatı Şam ve Halep binalarına benzer. Evlerin ortalarında bir havlu, etraflarında odalar ve sofalar vardır. Evlerde gayet derin kuyular vardır. Bunlardan maada Bizans imparatorluğundan kalma su yollan şehrin muhtaç olduğu suyu getirir. Vaktiyle Cyrtus yani karaçayın yolu değişti ilmiş bu suretle şehrin feyezanlardan gördüğü tehlike bertaraf edilmiştir Curtrıay Prenslerinin sarayından kalan izler pek azdır. Bu sarayın 17’nci asırda Ahmet paşanın yaptırmış olduğu sarayın mevkii­ni işgal ediyormuş.

Büyük yemiş bahçelerini sulamak için beşinci asırdan beri karaçay nehrinin yatağının değişmesine sebep olmuştur. Mamafih şehri ve bahçelerini sulayan yalnız Karaçay değildir. Eski Rohas Kaynağı (Callirobe) çeşmesi de şehri tezyin eder. Bu çeşme Urfa’nın başlıca camilerinde ve şatonun tepesinin eteğinde bulunan İbrahim caminin yanında doğar ve su'ar Bürketül İbrahim denilen büyük havuzu doldurur. Bu havuz alçak bir taş duvarla çevrilidir. Ve takriben 20 m2 uzunluğundadır. İçinde birçok balıklar bulunur. Bu balıklara ahali tarafından mukaddes oldukları için dokunulmaz. Urfa’da Türkler Tarafından Ayn Zelha denilen bir havuz daha vardır. Bunun bulunduğu yer şato ile İbrahim havuzu arasındadır, bu iki kaynak birbirine o kadar yakındır ki müelliflerin birçoğu bunları bir kaynak olarak göstermişlerdir. Etraflarında birçok ağaçlar vardır. Bilhassa eskiden muhteşem çınarlar bulunurdu. Şatonun bulunduğu tepenin yokuşunda bir mezarlık vardır. Ki adına Halil İbrahim mezarlığı derler.

Bu kaynakların suları Kasabanın mahallelerini kad’adler Birçok değirmenleri çevirdikten sonra suları bahçelerin arasından Karaçay’a karışır.

Hazreti İbrahim camii Bürketül Halil’in kenarında bulunur. Bu cami Urfa’nın en Eski camiidir. Önünde büyük bir avlusu vardır ki etrafı kemerlerle kaplıdır ve büyük çınarlarla çevrilidir.

Meşhur İngiliz seyyahlarından bu ckingham bu camii gezmeye muvaffak olmuştur. Bu zata göre bu cami frank idaresi zamanında tamir edilmiş bir Bizans kilisesidir. Urfa’da Milattan 137 yıl evvel Abgar adile bir hükümet teesüs etmişti. Miladiden 306 yıl sonra Romalılar tarafından bu hükümete son verilmişti. Araplar hükümete Abgar adını vermişlerdir. Bu hükümetin 29 kralı Saltanat sürmüştür.

(Urfa hakkında fazla malumat almak için Bayerin Urfa tarihi (Histoire D' Edesse) adlı eserine müracaat etmelidir. Biz bu malumatı kısmen Rey’in on ikinci ve on üçüncü asırda Suriye’de Frank Kolonileri adlı eserinden aldı K. H. T. D.)

(DEVAM EDECEK)