“Eski Kilisenin bölümleri - Mevkuflarla mahkûmların ayrı hayatı para cezalarının tatbikatını değiştirmek gerekir - Namus uğruna suç işleyenlerin acıklı durumu ve kanunlarımızın bünyemize uymamasının neticeleri - Hapishanede hizmetçilik.”

Hapishanenin içerisini yani kilise büyük kısım, küçük kısımdı ve ikiye ayrılmıştır. Büyük kilise kısmı da aşağı ve yukarı diye iki kısma ayrılmış, yukarı kısım mahkûmlara, aşağı kısım ise mevkuflara tahsis edilmiştir.

Gerek aşağı gerekse yukarı kısımlar ayrı ayrı koğuşlara ayrılmış ve bunlar hep tahtalarla tefrik edilmiş âdeta bir oda haline getirilmiştir. Her koğuşta on beş ve azamî yirmi arasında mahkûm yatmaktadır. Aşağıda mevkuflar kısmı da öyledir.

Hayretimi mucip bir hal var bunu kaydetmeden geçemiyeceğim:

Burada yatan bir çok kaçakçı var bunların tabii hapis cezaları olduğu gibi para cezaları da var. Bunlardan bir çoğu yattığımız müddetçe cezalarımızı da taksit taksit verelim diye istida vermekte iseler de ya vaktinde müracaat etmedin diye reddedilmekte veya bin liradan aşağı olduğu için toptan yatırmanız lâzım diye cevap gelmektedir.

Acaba hazineye girecek olan bu paraya azami suhulet gösterilse de bunlar hep ceza paralarını yatırsalar olmaz mı?

Vatandaşın her üç liraya hapis yatması şart mı? Hem devletin başına bir çok masraf açmakta, hem de hazine bu paradan mahrum edilmektedir.

Yukarı koğuşlardan ayrı olarak birde küçük koğuş vardır. Orada hapisler yatar. Altlı üstlü karyolalar var. Beri tarafta da seksen karyola var. Bunlarda altlı üstlü. Aşağı koğuşlarda mevkuflar çok olduğu için en çok namaz kılanlarda bunların arasındadır.

Beş vakit namaz için ezan okunur cemaatla namaz kılınır. Birçokları tarafından Kur’an dersi alıp öğrencileri de gördüm. Sabahları ve akşamları koğuşlarda yemekler pişer: Herkes kaderince hafta başı harfenelerine ne düştü ise verirler.

Herkesin adamları tarafından konuşma günleri ne geldi ise bunlar da önlerine konur ve birlikte yerler. Her koğuşun ayrı ayrı hizmetçileri vardır. Hapishanede en acınacak tarafı olanlar ağır hükümlülerdir.

Bilhassa bunları da katil davaları teşkil eder. Bunlarında çoğu namus için yapılan katil hadiseler idi. Fakat enteresan cihette şudur:

Ne yazık ki; kanunlarımız namus için ve bu hususta tamamdır. Adamcağızın karısı kaçıyor, birde iki çocuğu var. Adam hükûmete müracaat ediyor, çok çok bir zina davası açılıyor. Ufak bir ceza ile kadın veya kaçıran adam kurtuluyor.

Halbuki ilerden beri namus üzerinde titiz olan Türklüğün ananesiline sığmayan bu kaçına hadiseleri neticesi tabiatiyle fırsat buldu mu öldürüyor. Mesela bunlardan bir misal verelim, hatta bir kaç tane:

Ceza evinde Oğuzelili bir adama müebbet hapislik vermişler. Yani ömrünün sonuna kadar hapiste yatacak, suçu ne?

Bu adam Kore’ye askere gidiyor. Orada askerliğini yaparken; buradaki hem karısı hem de amcası kızı bir başka adamla İstanbul’a kaçıyor. Bu adam askerden geliyor bakıyor ki karısı kaçmış, namus için gittiği ve gideceği askerliğe pişman oluyor. Başlıyor karısını aramaya, İstanbul’a gidiyor, aylarca karısını arıyor fakat karısını bulamıyor.

Netice kadının bir gün Oğuzeli’ne annesini görmeğe geldiğini haber alıyor. Gece eve giriyor ve yattığı yerde on sekiz yerinden bıçaklıyor ve tabii tutuluyor. Kanun bunu ebediyen hapse mahkûm ediyor.

Diğer bir misal daha verelim:

Kilis köylerinden bir fukara adam dağdan odun getirip satıyor ve bununla hayatını kazanıyor. İki de çocuğu var. Fakat karısı köy muhtarına abayı yakmış, bir nasihat iki nasihat fakat ne fayda bir defa yanmış, su serpmek faydasız, adamcağızı o kadar horsunmaya başlamışlar ki; hattâ işi o derece azıtıyorlar ki, adamcağızın karşısında muhtar denen alçak karının boynuna sarılıp öpüyor.

Adamın kanına taketmiş. Ve netice itibariyle, bir gün köyde bir cenaze oluyor, köylüler mezarlığa geldiği zaman adamcağız tedarik ettiği tabanca ile tepesine sıkıyor, tabi yüreğinin şişi de iniyor.

Netice itibariyle iki çocukla ortada kalıyor. İşte cemiyetin boynuna ebedi bir bela daha. Hapishanede Altı yüz Yirmi dokuz mevkuf ve hapis var bunun en aşağı üç yüzü katil hadisesinden mahkûm fakat bunun da yüzde altmışını namus için yatanlar teşkil ediyor.

Türk Milletinin Allâh’ı namustan sonra gelir imanı dini hep namustan sonra gelir. Bir Türk dünyada ancak ve ancak namusu için yaşar. Tabii bu mefhumu bilene, fakat Türk milletinin yüzde doksanını bu gibi namusa düşkünler teşkil eder.

Bu ânanelere geleneklerimize ne yazık ki kanunî mevzuatlarımız müsait ve yetergesi kadar değildir. Bizim bünyemize uygun kanunların yapılması ise bir zarurettir. Bir nikahlı karının kaçmasına en aşağı çocuklarının sayısına kadar on beş sene hapislik verilmelidir.

Kaçan kızlara, kaçan bacılara hep o ağır cezaların verilmesi esirgenmemelidir ki: Bu gençliklerini beyhude yere sarfeden, asıl enerjileri Türk Milletinin bünyesinden mahrum etmemek lazımdır.

Tebarüz etmek istediğim maksadın herhalde anlaşılmış olduğunu kaniim. Bu gün bu gibilerden arta kalan ve hapishane şebekesinin ardından boyu şebekeye yetişmiyen ve burada ne yapıyorsun baba diye ağlayan, annem ölmüş sen ne zaman eve geleceksin diyen ben babamı almadan gitmem diye bar bar bağıran nice yavruların feryadını gördüm.

Hapishanede hizmetçilik yaparak dışardaki çocuğuna ve onlara verdiğini ve devletin kendisine ye diye verdiği ekmeği elli kuruşa satarak ve görüşme günü şebekeye gelen çocuğunun eline vermeğe hazırlananları gördüm.

M. Oğuz GÖĞÜŞ