Eski hapisler naklediyorlar:

Koğuş çavuşları birer derebeyi imişler. Koğuşlarına gelen gerek fukara, gerek zengin ağzını açamazmış, evinden yemek gelmezse, evden neden yemek gelmiyor diye darılırlarmış, ayrıca da haftada kaç lira takdir ederse koğuş çavuşu onu alırmış. İnsafına kalmış, iş bununla da bitmez, hapishane Antepli, köylü, pekmezci, Kilisli, Nizipli gibi parçalara ayrılmış, bunlardan bir tanesi aşağı inip helâya gidecek olursa birkaç tanesi birden ellerinde bıçak öyle inerlermiş.

Bir yüz birli ile bir müebbet beraber gezerken yanlarına bir on senelik veya beş senelik yakın olamazlarmış. Derhal bıçaklar çekilir, vuruş başlarmış.

Hele altı aylıkların hiç gezme hakkı yokmuş vay mı ki bir altı aylık veya bir senelik mahkûm insin de avluda gezsin. Bunlara imkân ve ihtimal yokmuş. Her koğuş çavuşunun bir postu varmış, içerde yani koğuşta. Postu serer zarları attırır, esrar nargileleri takırdarmış.

Kimse kimsenin koğuşuna gidip gezmezmiş. Koğuşta birisi bir terbiyesizlik yaparsa hemen koğuş çavuşu onu yıkar, falakayı ayağına takar, kanatınçaya kadar döğermiş. Kapıdan bakan gardiyan ise, ne yapıyorsunuz diye sorarsa onlarda: Terbiye veriyoruz derler ve işi görmezden gelirlermiş.

İçeride kumar oynayanlardan para zar tutulur, dışarı müdüriyete verilir ama müdür içeriye girer; Öp babayın elini der ve tutulan para ve üstelikte koğuştan toplanan bir kaç kuruşta avcuna çıkıştırılır. Oda içeriye girdiğine ve gireceğine pişman olur. Ve meselede bu suretle kapatılır gidermiş. İçerde bıçak kama gibi alatı carihadan başka rakı ve esrarda gırıla gidermiş. Fakat şimdi: Ne öyle esrar nargileleri değil dumanına bile tesadüf edilmesine imkân ve ihtimal yoktur.

Ne bir kumar postu, nede birbirlerine sataşan hattâ bir ufak yan gözle bakan bile öğle uslanmış ki; 600 küsur mahkûm âdeta koyun gibi ne dedi ne kodu var. Ama bu ıslahat esnasında hah hazır idare koğuş çavuşlarını kendine bağlamayı bilmiş, onları idareye bağlamıştır.

İçerde idarenin hep ispiyonları var bunlar idareye sadıktır, içerde ne olsa hep idarenin avucundadır.

M. Oğuz GÖĞÜŞ