Ökkeş çavuş bana anlattı bunu,

Biraz acıklıdır vak’anın sonu.

Çok temiz bir kızın hikâyesi bu,

Asil Türk soyunun ölmez sesi bu.

Her taraf sessizdi, her taraf ölgün,

Sokaklarda sesler duyuldu birgün.

Vatan tehlikede geliyor düşman,

Komayın gâvuru, vermeyin aman,

Sen bize yardım et koru Yarabbi,

Bu ses dalga, dalga sardı Antebi...

Silaha sarıldı genç ve ihtiyar,

Bir savaş cephesi oldu bu diyar.

Her yiğit olanın göksü açıktı,

Yaşlılar kadınlar dağlara çıktı.

Her tarafta savaş, her tarafta kan

Haddini bilmeli Türke yan bakan...

Düşmanın bir anda tavrı değişti,

Türk ile savaşmak mühim bir işti.

Türkün, cesareti ve azmi yaman,

Bir ordu önünde demiyor aman.

Düşman gururlanıp azmıştı müdhiş,

Artmıştı her yönde katliam, tedhiş,

Köyleri istilâ edip yakıyor,

Süngünün ucuna çocuk takıyor...

İnsafsızcasına kıyıyor cana,

Bir dehşet saçıyor bütün her yana.

Ediyor tecavüz namusa, ırza,

Yaşlıya, kadına bakmıyor keza.

Bu çirkin manzara, bu durum epi,

Heyecana verdi Gaziantebi...

Herkes müteessir, herkes perişan,

Bir çare arıyor duran, dolaşan.

Kadın, er herkesin elinde mavzer,

Cenge karar vermiş Türkü kim ezer?

Babası ölsede oğlu mücahit,

Bu milli savaşa düşmanda şahit.

Günlerce, aylarca uzadı savaş,

Dinmedi bir lahza gözlerdeki yaş,

Fakat yine ümit kesilmemişti,

Yüce Rabbimizden nida erişti,

Düşman çok sarsıldı ve pişman oldu,

Savaştan her yiğit kahraman oldu,

Onbir ay ve on gün sel aktı kandan,

Altıbin şehide mezar bir yandan,

Baştan başa kana boyandı toprak,

Bu vatan parçası şahlanan bayrak,

Gibi ufuklara aksetti rengi,

Türkün hamaseti kazandı cengi...

Düşman çekilmeğe başladı yer yer,

İlâhi bir ayet ufukta zafer...

Gaziantebin bu şanlı savaşı,

Titretti dünyayı, titretti arşı,

Düşman firar edip uzaklaşıyor,

Kararmış ufuklar berraklaşıyor,

Şehitler şenlenip bayram ediyor,

Bu zafer nerşevi ilham ediyor...

Yeniden parlıyor ümitler artık,

Savaştan dönüyor yiğitler artık,

Şu bizim köydende döndü sağ kalan,

Köy halkıyla bütün dolmuştu alan...

Herkes bulundu bu karşılamada,

İlâhi bir şenlik vardı havada,

Hakiki bir neş’e hakiki sevinç,

Herkes yeni doğmuş, herkes sanki dinç

Yalnız bir genç kızın garipti hali,

Sonsuz derecede idi melâli.

Siyahlar giyinmiş bu mutlu günde,

Elleri titriyor, başı önünde,

Belliki ruhunda ızdırap dolu,

Dikkatle süzüyor sağı ve solu...

Yiğitler oynayıp attıkça nağra,

Sanki deşiliyor içte bir yara.

Bu genç kız bu köyün en güzel kızı,

Bu garip melâli üzmüştü bizi.

Adı Fatmadır ki tanımayan yok,

Asaleti fazla, itibarı çok...

Bir çok yiğit ona aşıktır belki,

Fatma öyle hoşki, öyle güzelki.

Fatma bir aralık ortaya koştu,

Bir kaplan gibiydi biranda coştu,

Göksünü açarak dediki: Durun,

Ey şanlı yiğitler son hedef vurun,

Vurunki deşilsin içim pak olsun,

Dünya ve ahiret yüzüm ak olsun...

Bir düşman subayı kirletti beni,

Delik, deşik edin kurşunla teni,

Bozulmasın temiz asil neslimiz...

Donmuş ve kalmıştık orda hepimiz.

Bu ses dalga dalga köye yayıldı,

Fatma duramadı düştü bayıldı...

İmanlı ruhları kapladı bir gam,

Köyün çocukları ağlar her akşam,

Silemedi birşey bu hazin demi,

Devam etti heran köyün matemi,

Kalkmadı bu köyden o sisli duman,

Böylece aradan geçti çok zaman,

Fatma verem oldu öldü ve gitti,

Bu hazin macera böylece bitti...

Enver TUNÇALP