ÖNSÖZ

Müdafaasının zaruri olduğuna inandığım en büyük davalardan birisi de “Köy Davası”’dır.

Üzülerek kabul etmek gerekir ki köylerimiz bakımsız, köylülerimiz geridir. Geri kalmış bir zümrede her türlü fikir cereyanı kolay yerleşir ve çabuk gelişir.

Asırlardan beri bizde Köy Davası ele alınmamış ihmal edilmiştir. Her mevzuda geriliğin sebebi ihmal, ihmalin neticesi de mutlaka gerilik değil midir? “Anadolu Köylerinde” bir odada oturup hayal mahsulü olarak kaleme alınmadı. Bilakis Türkiye’nin her bölgesine ait köylerde edilen müşahedeler nazara alınıp, bütün Anadolu köylerine teşmil edilerek yazıldı.

Yazılışındaki kasıt köylerimizdeki gerçek durumu aksettirmek, şehirli, büyük, küçük herkeste bir “Köy Davası” uyandırmaktır. Bilvesiyle taşıdığı gaye köylülerimizin yükselmesine hizmettir.

M. Doğan SEMİZ

Güneş doğmayan ülkenin gönüllerinde

Çiçekler açar sarı sarı

Çiçekler açar ışıksız, solgun

Anadolu’nun Köylerinde

Gözler bakar neşesiz

Gözler bakar yoğun

Vücutlar dolaşır bitap,

Adımlar atılır manasız

Hasılı ölünür yaşanmasız.

Okuyanlar terkeder Anadolu köylerini,

Bir daha dönmemek üzere

Zenginler terkeder…

Bilginler terkeder.

Kalır yine abalı’lar

Beyaz don, beyaz gömlek katına

Yeter! diyen toprağında.

Şu senin, bu benim, yazıyla, yabanla,

Al-ver, sarı öküz, kula merkep,

Tarih dostumuz kara sabanla.

Yaşıyanlar dolu Anadolu Köylerinde

Üçü erkek, beşi kadın,

Çiftte bir, çubukta bir, yolmada bir,

Gazabına uğramışlar Allah’ın:

Çalış hiç dinlenmeden hiç yerine!

Çalış! Elin boş, yüzün solgun

Çalış çalışmam düşer üzerine…

Topraktan et, etten toprak insanlar

Renk, ten diye bir şey kalmamış

Neden, ne olduğunu bilmiyen zavallılar

Dünyadan nasibini almamış.

Kadın Kadın, erkek erkek yaratılmış:

Erkekler ağır iş tutar

Kadınlar daha hafifini.

Erkekler alır, satar

Anadolu köylerinde

Kadınlar parayı bilmez.

Saymasını bilmez kuruşları

Hâlâ mecidiye ile görür hesabını

Hala yüzlük, ellik der, panknot der

Lira deyemez.

Hâlâ bilmez kadınlık nedir bu ülkede,

Hâlâ varlığından utanır,

Hâlâ kız doğursa bir evde

İsyana başlanır:

Lânetler, küfürler, karamsarlıklar…

Ah şehirli dostlarım

Bakın da görün ne acı yaşanır.

Bakında görün şehirli kardeşler,

İstanbullu, Ankaralı, İzmirli zenginler

Anadolu köylerinde nasıl yaşanır?

Bakında görün beyler, ağalar, paşalar

Bakında görün nasıldır köylüler!

Anlayın sizler de nasılmış çalışma,

Nasılmış “Tevekkel-tü Alallah” ile gayret!

Nasılmış toprakdan çıkıp, toprağa karışma

Nasılmış zulmet!

Kadınlar doğurur Anadolu Köylerinde

Altun topu gibi çocuklar

Bir şilte üzerinde,

Bir kaşık yağla geçer bütün loğusa.

Toz, toprak içinde büyür çocuk

Bir gömlek katına…

Ah Anadolu çocukları…

Kendi çocukluğum gelir aklıma

Arkadaşlarım gelir:

Yalın ayak baş açık

Yazları kuzu, oğlak arkasında,

Kışları okul yolunda

Yalın ayak gidenleri olur sınıfa!

Ne eylence ne oyuncak görür

Küçücük Anadolu Köylerinin çocukları

Ne asfalta nede kaldırımda yürür.

Onların oyuncağı kuzular, sıpalar

Eğlenceleri onları otlatmak

Su vermek, ot atmak…

Dağda, bayırda gider o çocuklar

Dikenler çakıllar üzerinden.

Üç beş yaşında henüz

Mihnet okunur yüzlerinden.

Ne hile bilir, ne hurda, ne çapkınlık,

Ne zevk, şevk peşinde koşar,

Bir parça ekmek alın terinden

Yaşar Allah’ım yaşar…

Sebzeler, meyvalar yetiştirir Anadolu Köylüleri,

Fakat satmak için.

Yağlar, ballar devşirir,

Yine satmak için.

“Şehirli efendiler yer onları,

Şehirli efendilerin çocukları yer.”

Köylü çocukları, böyle der.

Ah zavallı Anadolu Köylüleri!

Allah’ın gazebi var üstlerinde,

Tâ tarihin eşiğinden beri bu böyle!

Işıksız geçer bütün geceler, ışıksız geçer

Işıksız, renksiz Anadolu Köylerinde

İsyankâr kafalar rakı içer,

Seller çırpınır gönüllerinde,

Ölenler çok olur Anadolu Köylerinde.

İlk okulu zor bitirir köylü çocukları,

İçlerinden ne zekiler çıkar,

Ne dürüstleri ne namusluları var…

Hepsi öküz arkasında çürür,

Topraklar arasında açan çiçek gibi,

Topraklar arasında solar,

Topraklar arasında kurur, dökülür.

İşten yorgun döner köylü erkekleri,

Arkasında kadını.

El, yüz tunç rengini almış,

İşten dönen köylüler işten bunamış.

İşten yorgun dönen bütün köylüler,

Ağaçların altına uzanır,

Duvar diplerine uzanır,

Kimisi de evinde kuru kilime,

Anadolu Köylüleri,

Hayatın bu olduğuna inanır.

Halılar, karyolalar ağaların der.

Şehirlilerin, beylerin, efendilerin

Kendi köylülüğüne boyun büker.

Okuma bilmez Anadolu köylüleri.

Bilenler de sonra unutur.

Ah şehirli kardeşlerim köylerimizde:

Bir okuma odası yok,

Dergi yok, kitap yok, gazete yoktur.

Küçükken okuyanlar vardır

Kerem’i, Ferhad’ı uydurmadan

Kaybeder köylünün neşesini bu kitaplar

Zavallıları ağlatır.

Ağlar zavallı Anadolu köylüleri,

Bu uydurma hikâyeler için.

Kendileri için ağlıyan olmaz,

Yoktur ağlıyanları hallerine,

Kendileri ağlar saf kalbince

Kanlı yaşlar dolar gözlerine.

Çok dolaştım köylerinde Anadolu’nun

Hepsinde aynı soluk benzi,

Aynı uçuk dudakları gördüm,

Işıksız gözleri gördüm,

Onlar yaşarken bu hayatlarında,

Onlara baktıkça öldüm,

Onları andıkça öldüm.

Beş sınıflı mektebinde Anadolu Köyünün,

Birtane öğretmen görürsünüz.

Yüzlerce öğrenci titreyerek,

Yüzlerce öğrenci okur.

Kitap yok, kalem yok, defter yoktur.

Hastalar görürsünüz Anadolu Köylerinde,

Yataklarında kalan hastalar.

Bir hafta bekler evinde sağlığını,

Bir haftada iyileşmezse eğer,

Mal satar, mülk satar, borç eder,

Merkebin sırtında doktora gider.

Gider zavallı gider de ne görür,

Giderken ölür, gelirken ölür.

Anadolu Köyleri’ni gezin kardeşlerim,

Serin pınarlarından su için,

Sizde o dar yollardan geçin.

Serin rüzgârlar gelir yalçın dağlardan

Anadolu Köylerine.

Bu memlekette neler olmaz.

Şu karacahillik kalksa üstümüzden.

Kara çarşaf için mücadele kalmaz,

Karacehaletle mücadele etsek:

Önce karanlıkları kovsak,

Köylü kızları kendiliğinden okula gelir.

Mücadelenin yolunu bilsek,

Düşünceleri aydınlatsak,

Bu millet ne kadar yükselir

Köylümüzün zekâsını parlatsak.

Anadolu Köylüleri aydın dostlarım

Sizleri büyütür gönüllerimde

Siz onları düşündünüz mü köylerinde,

Hallerini sordunuz mu onların?

Neler verdiniz onlara hediye,

Neler verdiniz bildiğinizden?

Şehirli kardeşler köylerimize,

Bir gazete bile gönderdiniz mi?

Ne zaman basit görmediniz onları?

Hangisinin elinden tutunuz?

Hangi köylü çocuğunu okuttunuz?

Zenginler, zengin çocuklarına iltimas eder.

Zengin çocukları çıkar zirvelere tırmanmadan

Köylü çocuğunun ya!

Tırnakları dökülür kanamaktan.

Kendi kendine… Ne ederse eder.

Eskileri unutalım aydın dostlarım

Köylülerimizin ellerinden tutalım

Yazıktır onları kurtalarım!

Bizleri bekliyenler var Anadolu Köylerinde

Her şeye susamış ruhlarla,

Yorulmuş son ışıkta gözlerle,

Yolları bekliyen var Anadolu Köylerinde.

Mehmet Doğan SEMİZ