Abdülhak Hamit Tarhan’ın fani vücudu aramızdan ayrılalı on bir yıl oldu. Fakat ruhu kafalarımızda ve gönlümüzde yaşamaktadır. Şiiri deha mertebesine yükselten şair dünyada sayılı kimselere nasip olan uzun bir ömür sürdü. Fakat bu, Türk edebiyat tarihindeki hükümranlığına nispetle bir hiçtir. Dâhi şâir bu gerçeği “karlar altında Nevbahar’ım ben. ” mısra ile çok evvel ve ne kadar güzel ifade etmişlerdi. Şair-i azamimiz, Türk’ün manevi dünyasında ilkbahar tazeliğiyle hakikaten yaşamıyor mu?

Münevver gencin biri bir gün şu itirafta bulunmuştu- Ben, bütün gayretime rağmen Abdülhak Hamit ’i anlayamadım.” Bu söz çök doğru idi. Çünkü Şair, Tank, İbn-i Musa, Fitnen, Eşber, Tezer... Gibi insan üstü kahramanların, Sahra, ölü Tayfılar Geçidi, Ruhlar ile dolu bir cihan yaratmış dev bir adamdı. Bir şeyi anlamak için, kavramak demeyelim, hiç olmazsa yanına yaklaşmak lâzım. Rahmetli Ömer Seyfettin bile, şüphesiz biraz mahviyet göstererek, "Hâmid’i pek o kadar anlayamıyorum.” dememiş miydi?

Tevfik Fikret ise, Hamit hakkında şu güzel ve olgun mısrayı yazmıştı: Tabiattan büyük bir âlem-i ezdad.”

Başpınar’ın birinci sayfasına konulmak üzere bir şiirini seçmek istediğim zaman tercih hususunda güçlük çektim. Zira hepsini birbirinden güzel buldum. Abdülhak Hamit, Türkün ebedi semasında zaman geçtikçe parlaklığı artan bir dolunaydır. Manevi ufkumuzda böyle bir mevhibeye nail olmakla bahtiyar ve müteselli bulunuyoruz.

Bu muazzam, bu kahraman millet!

Sabır ile, say ile gelir bir gün

Yine izhar eder büyüklüğünü;

Yine meşruna ittihat ederek

Kılarız eski bali istirdat.

Kuvve-i aklü kuvve-i bazu

Edecektir, eder bi iznillâh

Hasmı lerzan ve âlemi hayran!..

(Validem adlı eserinden)