Özgeçmiş

Haydar Hocanın şairliği ırsî idi. Şairlik ona, babası Abdulkâdir Diriöz'den tevarüs etmiştir diyebiliriz. Abdulkâdir Bey, Lâzib mahlasıyla şiirler yazan son dönem divan şairlerindendir. 1888'de Birecik'te doğmuş 1963'de, emekli olduktan sonra yerleştiği Ankara'da vefat etmiştir.

Bazı servis ve formasyon derslerini saymazsak, iki yıl boyunca bütün derslerimize Meserret Hanım ve Haydar Bey geldiler. Her ikisi de klâsik Türk edebiyatı sahasının uzmanlarıydılar. Evet, iki yıl boyunca Yeni Türk Edebiyatı, Türk Halk Edebiyatı ve dil derslerine de onlar geldiler. Doğrusunu söylemek gerekirse alan hocalarının da gelmesini istemiyor değildik. İki yıl sonunda kadro tamamlandı. Dilcilerimiz, edebiyatçılarımız geldiler. Fakat o yıl da aynı düşünüyordum, 32 yıl sonra bugün de aynı şeyi düşünüyorum ki, Diriöz’ler, hususiyle Haydar Bey, bir yeni edebiyat profesörü kadar yeni Türk edebiyatına ve bir halk edebiyatı profesörü kadar da halk edebiyatına vâkıftı. Türk dilinin, özellikle sözdizimi ve kelime bilgisi bahsinde de mütebahhir idi. Tevazu, şüphesiz bir erdemdir; fakat bazı konularda mütevazı olmamak gerekir. Haydar Diriöz’ün talebesi bulunmak, dört yıl onun rahle-i tedrisinden geçmiş olmak benim en büyük iftihar vesilelerimdendir. Bizim mezun olduğumuz yıllarda öğretmenlik bu kadar aslanın ağzında değildi ama yine de Türkçe ve edebiyat öğretmeni ihtiyacı mezun sayısından azdı. Bizim zamanımızda -sanırım bu adla birkaç yıl sürdü- Öğretmenlik Yeterlilik ve Yarışma Sınavı adı altında bir imtihan vardı. Yeni kurulan bir fakültenin ilk mezunları olmamıza rağmen bütün Türkiye’de 3 bine yakın öğretmen adayının girdiği sınavda o yıl mezun olan 18 arkadaşımızdan 10’u ilk 100’ün içine girmişti. Bu başarı, kelimenin tam manasıyla Diriözler’in eseriydi. Sonraları o vadi tıkandı. Bölümümüz, o parlak günleri bir daha hiç göremedi. Haydar Bey aynı zamanda çok iyi bir Farsça hocasıydı. Kendisinden iki yıl Farsça aldık. Dördüncü yarıyılda Hâfız’dan gazeller, Hayyam’dan rubailer çevirmeye, Bostan’dan Gülistan’dan hikâyeler okumaya başlamıştık. Takdir edersiniz ki bir konuyu bilmek, o sahaya hâkimiyet tek başına iyi bir hoca olmaya yetmiyor. İşte Haydar Bey’in bir farkı ve üstünlüğü de burada idi. O, âlim kişiliğinin yanı sıra çok iyi bir “öğretmen”di. Haydar Bey gibi edebiyatın farklı alanlarının yanı sıra dilbilgisine de vukufiyeti eserleriyle sabit bir âlim olan M. Kaya Bilgegil, Türkçe Dilbilgisi kitabında çeşitli dil bahislerine örnekler verirken edebiyatımızın seçkin metinlerinin yanı sıra özellikle yakın çevresinden kişileri ismen andığı kendi cümlelerine de yer verir. Eserde en çok anılan isimlerden biri de Haydar Diriöz’dür. Kaya Bey’in Haydar Hocamıza dair kurduğu örnek cümlelerden bir kısmı, onun klâsik şiirimize vukufunun derecesinin, akranları ve arkadaşları arasındaki faikiyetinin altını çizmektedir: “Mühim olan şey Haydar’ın ilmidir.” (s. 54) “Haydar âlimdir.” (s. 53) “Haydar Bey’dir eski şiirleri salâhiyetle şerh edebilecek zat.” (s. 52) “Eski edebiyatımızı bütün gavamızıyla (ancak) Ali Nihat Bey Hocamız ve Haydar Diriöz dostumuz biliyor.” (s. 46)   ____________ Âlim, Şârih ve Şair Haydar Ali Diriöz’ün Eseri: “Kudemânın Yolunda…” 449 Gerçekten de öyleydi. Derslerinde bizi Klasik şiirimizin büyülü deryasına bir beyit delaletiyle alır, ada ada dolaştırır, sonra aldığı kıyıya tekrar bırakırdı. Her seferinde o büyülü seyahatin sarhoşluğuyla çıkardık sınıftan. Doğrusu, Meserret Hanım’ın da Haydar Bey’in de dersleri için zaman, önü malum, sonu meçhul bir kavramdı. Her ikisi de derslerine tam vaktinde girerler fakat çıkış saatleri dersin akışına göre değişkenlik gösterirdi. Haydar Bey’in dersleri hiç bitmesin isterdik. Biz, -edebiyatla irtibatları sadece Türkoloji Bölümü’nde talebe olmaktan ibaret olan birkaç arkadaşımız müstesna- hemen hepimiz edebiyata ilgi duyduğumuz için bu bölüme girmiştik. Şimdiki öğrencilerin kahir ekseriyeti ise “Neden Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne geldiniz?” sorusuna cevap verebilmekten dahi uzaklar. O tasnif dışı bir iki arkadaşımız dışında, Haydar Bey’in eski kültür ve edebiyatımıza dair engin ilmi, kibar ve zarif kişiliği, selis anlatımıyla birleşince bizim için her ders bir bilgi, kültür ve görgü donanmasına dönüşüyordu.  Öğreticiliği yanında kişiliğiyle de bizim için çok hoş bir numune idi. Uzun müddet Erciyes Üniversitesi genel sekreterliği görevini yürütmüştü. Bu külfetli görevi yürüttüğü zamanlarda dahi derslerini ihmal ettiğine hiç şahit olmadık. İhmal etmek bir tarafa, beş dakika geç geldiği dahi vaki olmamıştır. Hocamızın genel sekreterliği bir bahs-i diğerdir. Erciyes Üniversitesi personeli “beytü’l-mâl”ın ne demek olduğunu herhâlde en iyi onun idaresinde öğrenmiştir. Biz o yıllarda öğrenci olmamızla birlikte iyi birer gözlemciydik. Birçok kaçağı önlediği, bütün hortumcuların çanına ot tıkadığı için sevmeyenleri belki sevenlerinden de çok olmuştur. Fakat oturduğu koltukta büyümeye çalışanlardan değil, şahsiyetiyle makamını yücelten bir idareciydi o. Haydar Hocamız, hocalıkta olduğu gibi idarecilikte de çıtayı çok yükseltmişti. Yıllar sonra, aynı üniversitenin genel sekreterliğini yürüten bir başkasına, maiyetindeki bir memura talimat verme konusundaki tereddüt ve aczini fark edince, “Dikkat ediniz, Haydar Diriöz’ün koltuğunda oturuyorsunuz. Bu koltuğun hakkını veremiyorsanız işgal etmemelisiniz!” dediğimi hatırlıyorum. Öyle sanıyorum ki Diriözler de beni çok severlerdi. Bu karşılıklı muhabbeti bozmak isteyenler bunda geçici bir süre muvaffak olmuşlarsa da en iyi mihenk taşı olan zaman, sisli perdeleri aradan sıyırınca firkat devri de son buldu.

Kaynak: 

Prof. Dr. M. Fatih KÖKSAL Ahi Evran Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi  Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü/ÂLİM, ŞÂRİH VE ŞAİR HAYDAR ALİ DİRİÖZ’ÜN ESERİ: “KUDEMÂNIN YOLUNDA…”, s.448-449

Yazılar