Özgeçmiş

Fevzi Günenç'in anlattığı Adnan RAVULLU ile ilgili bir hikâye:

13-14 yaşlarındaydım. İlk yaz aylarından birinin, bir öğlen sonrasıydı. Evden işe gidiyordum. Maarif kahvesinin önüne gelince olan oldu.

Önüm sıra giden bir kıza, yanımdan geçen bir delikanlı laf mı atmıştı, cimcik mi atmıştı anlayamamıştım, kabak benim başımda patladı.

Kız, çığlığı basınca hemen namus bekçisi biri türeyivermişti yanı başımızda.

“Hangi namussuz yaptı bunu!” diye de bağırmıştı. Yanımdaki hayta işin içinden sıyrılmak için beni göstermiş, Sonra da koşar adım oradan uzaklaşmıştı. Bir anda yakalarımdan tutulmuş ve havalandırılmıştım.

O anda kim bakardı senin daha on on iki yaşlarında bir çocuk olduğuna!

“Bırak lan çocuğu!” diye bağırıyordu biri. “Ben laf atanı da, laf atılanı gördüm. Bu değildi. Pisliği yapan oğlan çoktan tüydü. Kız da aha orada. Al başına çal. Bir b.ka da bezemiyor zaten!…”

Adam beni yere indiriyordu. Tartışıyordu ikisi. Homurdanarak uzaklaşmıştı sonra beni havalandıran. Kız da kayıplara karışmıştı zaten.

“Gel yeğenim” diyordu kurtarıcım. “Çok korktun mu?” Başımı kaldırıyordum ona minnetle bakarken. Gülümsüyordu. Saçlarımı okşuyordu. “Haydi git işine canım” diyordu.

Sonraları Adnan Ravullu olduğunu öğrenecektim onun. Maarif Kahvesinin adam boyuna ulaşmayan duvarının dibinde oturur ayakkabı boyacılığı yapardı. Bir gün babamla ikisini bizim dükkânın önünde konuşurken buldum. Gezici gazete satıcılığı yapmak istiyormuş.

“Bana bir kefil gösterebilir misin?” diye soruyordu babam ona. Susuyordu Adnan abi. Anlaşılan kefil gösterebileceği kimse yoktu. Söze karışmıştım yetkimin sınırını aşarak.

“Kefil mi gerek?” diye sormuştum. Beni görünce yüzünü bir gülümseyiş yalayıp geçmişti. Ama kurtarıcı melek olabileceğimi düşünmediği için gözleri ışımamıştı. Başını sallamıştı yalnızca.

“Ben kefilim ona baba” demiştim. Babam şaşırmıştı. Adnan abi daha da şaşırmıştı.

“Nereden tanıyorsun ki sen bunu?” diye sormuştu babam.

“Tanıyorum” demiştim gülümseyerek. Babama çaktırmadan Adnan abiye göz kırparak… “Bir kıza söz atıldığında beni kurtarmıştın ya… İşte o gizimizi babama söylemeyisin ha!” der gibiydim.

“Eh, madem sen tanıyorsun” demişti babam. Böylece gezgin gazete satıcılarımızdan biri olmuştu Adnan abi. Kefilini de mahcup etmemişti hiç bir zaman.

Daha sonraları bizim bir numaralı gezici gazete satıcımız olan Adnan Ravullu, en çok sevdiğim Kilisli olarak anılarımda yer alacaktı.

Ağabey-küçük erkek kardeş dostluğumuz uzun yıllar sürdü. Sık sık değinmekten kendini alamadığı bir şakamız vardı, tanıştığımız ilk günle ilgili.

“Ne biçim yavruydu o söz attığın kız da değil mi Fevzi!”

“Valla billa ben laf atmamıştım o kıza Adnan abi…”

Ama o hep ısrar etmişti. “Hadi hadi, yemezler…”

Aslında biliyordu benim bu konuda günahsız olduğumu. Ama böyle bir günahın sahibi olmamı da yürekten istiyordu sanki.

“Ne olurmuş ki canım söz atarsan… Göz gördüğünden pay umar. Delikanlı adamsın.”  Delikanlıya bak hele. Daha on bir yaşındaydım…

Biz kitapçılıkla birlikte yürüttüğümüz gazete bayiliğini bıraktığımızda, o da Almanya’ya işçi olarak gitmişti. Kendisiyle birlikte gidenlerden çabuk döndü geriye. Bu kez yürürken bir eliyle belini tutuyor, aksıyordu.

Almanya, Adnan Ravullu’yu, ülkesine sakatlayarak göndermişti. Günter Wallraff’ın “En alttakiler” adlı eserini okurken, çıkarcı Almanların yabancı emekçilere çektirdiklerini okudukça insanın kusacağı geliyor. Hem de yabancı emekçilere böyle davrananların yüzüne…

Söylemez Pasajında bir dükkân açmıştı. Her ziyaretimde esenlik dilerdim ona. O zaman sevinirdik ikimiz de.  Son kez gittiğimde karşılaşamadık.

“O, dükkânı bıraktı, gitti” dedi komşuları.

“Nereye?” diye soramadım. Duyumsadım. İçim elvermedi dahasını sormaya.
“Uzağa gitti… “ dediler sormamama karşın. “Geri dönülemeyen O kara yere…”

Kimdi benim can ağabeyim Adnan Ravullu’yu geri dönülemeyen o kara yere? Alamanya elbette. Şimdi iç çekerek ileniyorum:

Alamanya Alamanya senin ettiklerin de çok oluyor ama artık… Daha kimleri göndereceksin yaşamdan kopartıp da öte yana?…

 

KAYNAK: kentgazetesi.biz

Yazılar